dün gibi
hatırlarım o günleri...
hatırlarım o günleri...
isteseydi eğer babam
kendi isteği ile ayrılmazdı ordudan...
çünkü
daha altı yılı vardı peygamber ocağından zorunlu emekliliğine...
yani
ordudaki görevinden ayrılması gerekecek dönemine...
ama
o günün öncesi
emekliliğini istemişti sonunda
kalmak istememişti orduda...
sevmediğinden değil elbette
bunun sebebini hiç konuşmadı bile bizimle...
gerek duymadı muhtemelen açıklamaya
zaten mutlaka bir sebebi vardı kendince...
belki de bir değil üç beş tane...
neden...
bilinmez...
ne bulunduğu mevki etkileyebilmişti elindeki imkanlarından vazgeçmesine...
ne oturduğu makam engelleyebilmişti onun emekliliğini istemesine...
ne de sevdiği meslek konumu durdurabilmişti onu
ordudan ayrılıp bir dönümlük toprak ve elma bahçesine gitmesine...
bir dönümlük toprak ve elma bahçesi kadar ufak...
kendi dünyası arzusu tercihi kadar büyük...
anlaşılan
hiç bir şey değiştirememişti onun fikrini
yeni başka bir çalışma ortamını istemesini...
yıllar öncesi...
çocukken çıkmıştı kasap çırağı Bekir olarak ortaokuldan
Kütahya'nın küçük Tavşanlı kasabasından...
ardından Bursa Işıklar Askeri Lisesine ve ardından Harp Okuluna...
aldığı zorlu Komando eğitimi sonrası Eğirdir'de
ABD' de ki komando eğitiminden sonrası
RANGER Kalemoğlu olarak dönmüştü ülkesine...
bunu takiben eğitmen subay olarak görevine gitmişti
bu memleketin en seçkin birliklerinden birine
Eğirdir Dağ ve Komando Okuluna...
emrinde onca nefer varken
ve yetiştirirken bu ülkenin yürekli askerlerini...
üst rütbe sahibiyken de ayrıca
üstelik bu mesleği çok severken...
karar vermişti ayrılmaya ve emekliliğine kendince...
birden...
peki ama neden...
ne ise sebep veya sebepler
onu en iyi kendisiydi bilen...
burada önemli olan
onun tarafından istenen...
peki ne yaptı...
eğitim yaptığı arazilerden ayrıldı...
tarım yaptığı toprağa gitti...
eğitim için dağlara tırmanmaktan vaz geçti...
üretim için elma ağacına tırmanmak ona yetti...
dağcılık
tırmanma
travers
pusu
tahrip
paraşütle atlama
harita okuma
hayati idame
derslerini eğitimini vermek ve tatbikatlarını yaptırmak yerine...
çapa yapmayı
gübre atmayı
dal budamayı
bahçe sulamayı
elma toplamayı
buzhanede depolamayı
tercih etti...
yani
peygamber ocağında ki makam odasından
elma bahçesindeki sandık iş gereçleri ve iş elbisesi deposuna
terfi etti...
yani
elma bahçesinde ki makam odasına...
kelife...
peki ama neden...
kendisine sormak gerekirdi yaşasaydı şu an eğer
sebebinin ne olduğunu...
ona bu kararı verdiren acaba neydi diye
neden bundan mutluluk bulduğunu...
demek ki onun için o gün
bunun için zamanı gelen gündü...
asker makam odasından elma bahçe deposu odasına...
o zaman
ne oluyormuş bazen hayatta...
bir yerden sonra gönül istemeyince gitmiyormuş ayak
ayağının istemediği ters gittiği tarafa...
ne makama
ne rütbeye
ne paraya
ne mevkie
ne de mevcut elde olan onca imkâna...
peki neden anlattım bunca bilgiyi şimdi ben
çünkü gerçek şu ki...
en azından kimileri için...
bir yerden sonra başka olunca aklın gönlün yapmak isteği
gidiyormuş yürek farklı bir yola..
yeni makam yeri küçük olan ama içindeki dünyası büyük olan...
başka bir ufka ve dergaha...
kelife...
bir dönüm elma bahçesi toprak ve içindeki deposu
yetmiş E. Alb. Bekir Kalemoglu' na...
demek ki ona gerekenmiş
bir zamanlar o zamanın geldiği anlar...
bunu bir tek o anlar...
yani
tercihlerini...
bir bel
bir kılıç yerine...
bir kazma
bir mavzer yerine...
bir el arabası
bir jeep yerine...
bir buda makası
bir beylik tabanca yerine...
bir elma sandığı
bir makam masası yerine...
bir de neyse ne
onlar işte bir şeyler yerine...
yeni dünyası ve bahçedeki makam deposuna
rütbe mevki makam yerine...
içinde bahçe malzemelerinin bulunduğu deposu...
kelif odası...
elma kasaları
tarım için üç beş gereç
kürek
bel
kazma
çalışma elbiselerini astığı kapı askısı
her gün giyindiği soyunduğu bağının mabedine...
kelif...
peki o gün
yani dün
babamın kelifi...
ne demekti bu onun için...
o gün babama şöyleydi...
değer verdiği ve keyif aldığı
ordudan
askerlikten
eğitimlerden
makamdan
rütbeden feragat edip...
elma ağaçları
iş gereçleri
bel
kazma
kürek
keser
çizme
buda makası ile...
keyifli aldığı elma bahçesine ve kelife geçişti...
gelelim bu güne...
peki bu gün
yani şimdi
benim atölyem...
ne demektir bu benim için...
bugün ise bana şöyle...
zevk aldığım ve keyif duyduğum
mimarlıktan
şantiyelerden
mermer atölyesinden
iş makinalarından
yatırım yapmaktan
iş hayatından
iş toplantılarından feragat edip...
sanatın dünyası
kalemler
fırçalar
kâğıtlar
boyalar
mürekkep
satırlar
kitaplar
eserler ile..
kaligrafi resim atölyesine geçiştir...
bahçe ve kelif
tarafından tercih edilen ve seçilen bir yoldu kendisi için o gün...
sanat ve atölye
tarafımdan tercih edilen ve seçilen bir yoldur kendim için bu gün...
yaşadığım damın altındaki
küçük ama dünyası büyük olan mekanım olan ilk atölyem...
akıl sınırları makam veya para kadar olanların sordukları
kaç para kazanacaksın ki bu işlerden diyenlerin
sorularıyla karşılaşırken...
hayal etmek ve bilmek istemeyenlerin
hiç anlamayanların ve hiç anlamayacakların sordukları
ne yapacaksın ki bu işlerle diyenleri dinlerken...
bilemezler ki...
huzur makamlarıdır bunlar kendimizce...
bize bunu yaptıran sebeplerimizle...
peki ama
kim anlayabilir yaşantımızdaki bu kararlarımızı ve olanları...
yaptıklarımızı
hissettiklerimizi
tercihlerimizi
sebeplerimizi...
isteklerimizi...
kim bizim kadar bilebilir aklımızdan geçenleri...
ya da değer verir değer verdiklerimize...
neler yapılabileceğini hayal edemeyenler bilemeyenler mi...
yoksa sınırları makam veya para kadar olanlar mı...
hiç kimse...
bilemez...
babamınkini ondan gayri...
benimkini benden gayri...
babamın elma bahçesi ve kelifi...
zamanında kısmet olan ona
öğrenmeye yapmaya yaşamaya çalıştığı...
son geldiği ana kadar kaderden...
benim kaligrafi resim sanatım ve atölyem...
bu gün kısmet olan bana
öğrenmeye yapmaya yaşamaya çalışacağım...
son gelene kadar kaderden...
babamın kelifi...
benim atölyem...
entrikasız...
TDK
tuncaydoğankalemoğlu
tuncaydoğankalemoğlu
https://twitter.com/tdkalemoglu
7. eylül. 2021
Bqdrum. Turgutreis
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder