29 Aralık 2010 Çarşamba

CAN...CAN SADECE BEDENDEN BESLENMEZ...

'' tek kanat ile uçmak isteyenlere...TDK '' 

can
bedende vardır 

beden cansız yapamaz
ikisi birbirini tamamlar ama
hiç birisi ne tek başına 
ne de birlikte anlamlı olamaz...

sağlıklı beden vardır
sağlıksız olanı da
kimi sağlıklı görünen bedenin 
bazen sağlıksızdır görünmeyeni...

bu üç aşağı beş yukarı böyledir
yaşayanlarda dünyamızda

fark
sadece dışkısını çıkaranlar dışında düşünende...
fark
düşünenler arasındaki düşüncede...
fark
düşünen bedenin aklında...

huyunda
inancında
karakterinde

akıl
canı ve bedeni besleyendir yediğinin dışında
akıl
düşünen cana sağlıklı beden verendir her şeyin başında
akıl
yorum ve sonuç getirendir sonunda

eğer
düşünmeyen
yorum yapamayan
yanlış yapan aklı taşırsa beden
çare yok
işine gelenin genelde
başkalarının yükünü taşır ezelde...

beden yaratan ve yaratılan ile can bulur...
can ve beden ilim ile yol bulur...
pusulası bedenin akıldır ilimdir ama
inanç
değer kavramı
içgüdü
akıl pusulasının hassasıdır… 


yoksa insanda hassas ayar eğer

ne akıl kar eder
ne para
ne inanç
ne içgüdü
ne beden
ne iftira
ne de can...

hata yapan beden ve canı akıl
hata yapan aklı ve bedeni inanç ve değer
hata yapan inancı ve değeri içgüdü hassas ayardan geçirir
hassas ayardan geçirilemeyen 
Can
akıl
inanç
değer
bedene bedel öd-ettirir...

gün olur bir gün gelen başa
can bedenden yol alır...

eğer yaşam birilerinin dediği gibi sadece tek kanatlı 
akıl ise
mantık ise 
matematik ise 
ya ortalarda kalır beden doğal olarak kimsesiz
karışır gider sahipsiz bir gidere...
ya da birileri ilgilenir
pamuk tıkarlar son nefesten sonra son gidene
son gidere...
ardından toprak dökerler üstüne kokmasın diye...

bunun dilimizde gerçekçi  
dillerinde realist yaklaşımla tarifi böyledir o zaman...

eğer yaşamda ikinci kanat da var ise 
inanç ile
Allah ile
değerler ile
son nefesten sonra inancın eşiğinden taşırlar bedeni içeri
ibadet yerine...
ve beden aynı eşikten geri alınır dualar ile dost omuzlarda dışarı
defin yerine...
ne senin ne benim ne bir diğerinin bilemediği sır olan
bir başka sefere...

bunun dilimizde manevi
dillerinde spiritual  yaklaşımla tarifi böyledir o zaman...

akıl bilim ve ilim
inanç ibadet ve değerler
iki kanat gibidirler... 
tek kanatla uçulmaz ki...

kim bilir
kaç Can
kaç akıl
kaç beden
güçsüz ve zorda kaldığı zaman bir gün
arzulanmayan istenmeyen bir sebepten...
acizi-yet
güçsüzlük
ve zayıflığın dayanılmaz zavallılığında
anlamıştır o zaman kullanılmış-lığını ve tek kanadın eksikliğini
belki de o an uçamadığında
dönüp bakıp ardına soracaktır birilerine
tek kanat ile uç diyenler ve onu bana takanlar 
nerede diye...

dökülen bardaktaki su ne kabını doldurur artık
ne de yapılan hata geri kalan yaşamı...
o an ve sonrasında
ne akıl yeter
ne karakter
ne inanç
ne içgüdü
ne değer
ne iftira
ne de can 

işte muhtaç olunan hassas ayar

ve gerekenler fark edilir o zaman
ama 
iş işten geçer ömür tükenir 
biter o an...

herkes
bedeninin
canının
aklının
bilimin
inancının
değerlerinin kıymetini bilebilseydi eğer
ne farkı kalırdı her birinin bir diğerinden...

satırların tariflediği bir ad olan Can vardır...
satırların tariflediği bir taşınan can vardır...

yoksun ise beden bu gerekenlerden 
sadece yiyen içen-dir dışkılayandır Can...
beden vardır sadece görünende 
Can da içindedir...


gel gör ki beden ve can 
bu gerekenlerden yoksun ve boşlukta ise...
onu birileri gelir doldurur 
ona ait olmayan başka inanç ve değerler ile...

ve artık kullanılandır  ondan sonra  birilerince...
veya kullanılmayacak kadar değersiz bile olabilir kimilerince... 



Tuncay D. Kalemoğlu
Aralık.2010, Antalya.

20 Aralık 2010 Pazartesi

KAPI EŞİĞİ...BİN SAYGI...

'' Bakıp göremeyenlere...Görüp anlatabilenlere... TDK ''

kimler gelmiş...
kimler geçmiş...
aslında ömürler bitmiş geçerken eşiklerden...

aşınan kapı eşiği
bizim eşiklerimiz...
geçenler insanlarımız
biten ise ömürlerimiz...

dili olsa konuşsa
anlatsa bin doğruyu
bin yalanı
aşınan kapı eşiği...

kaç eşikten geçmiştir can taşıyan bunca beden
fark etmeden...
kaçımız geçmişizdir kimbilir hangi eşiklerden
kıymet bilmediğimiz ömürlerimizi tüketirken...

ve
devamında yaşanmıştır yeni eşikler
ve tükenecek ömürler sıradaki bir sonrakiler ile beraber...

eşik birine resimletir
resimler bir diğerine yazdırır
gören ve okuyan göz düşünür
düşündürür
aşınan eşiktir ama asıl yitirdiğimiz
ömürdür...

kaç bakan göz görmez
kaç gören göz düşünmez
bilinmez...
ama eşik halen yerindedir her zaman
geçerken üstünden onca taban...

saygı hak eder fark edemeyen bunca göz arasında
eşiği fark eden...

sergileyen göze
onlarca saygı...

görebilen göze
yüzlerce saygı...

anlayabilen duygu akıl ve '' engin '' göze
binlerce saygı...

ve sevgi...

akıla
sanata
sahip olan yüreğe...

Tuncay D.Kalemoglu