7 Aralık 2015 Pazartesi

ODUN...

evet
odun
görünen öyle
ya da görülen
ya da görülmek istenen
nereden bakıldığına göre değişen...

ya görünmeyen...

ya görülemeyen...

dış görünüşü odun ama içi
içi ağaç 
oduna ağaç da diyebiliriz
ya da ağaçtan olma ama
dışarıdan sadece odun...

öncesi...

çuval odun ile doldurulur bazen, dolar
odun çuval ile taşınır bazen, taşınır
çuval odunun taşınmasına yarar
odun doldurduğu çuvalı dik tutar
fark-edebilene...

odun ile dolu dik durabilen dolu çuval olmak

odunsuz dik duramayan boş çuval olmaktan iyidir
anlaya-bilene...

anlamak gerek odunda ne olduğunu

sağlam veya az çürüğü olan bir odun ise 
durulur 
hakkında konuşulur
ama
iki özellik var ki onda bulunan
odunda
o da şudur...

odunun içinde kağıt vardır

yazılır...
demem o ki odundan kağıt yapılır 
içinde kağıt saklıdır...
yazıların
duyguların
anıların
notaların
bestelerin
diğer pek çok bilginin ve değerin kaleme alındığı 
istenenin arşivlenip tutulduğu
istenmeyenin buruşturulup atıldığı
kağıt...

görebilene...

bulabilene...
yaza-bilene...

odunun içinde ateş vardır

ısıtır...
demem o ki odundan ateş yakılır
içinde ısı saklıdır...
yanında
kenarında
yakıldığı pek çok yerde sıcaklığıyla yaşanan
yanaşanın ısındığı
dokunanın yandığı
ateş...

görebilene

ısına-bilene
yaka-bilene...

odunu yont-san kim bilir altından daha neler çıkar

yonta-bilene...

sonunda o da yanıp kül olan...
odun deyip geçme...


Tuncay D. Kalemoğlu
06.Aralık.2015
ANTALYA



27 Kasım 2015 Cuma

YOLUNDA...

azaldık...
çoğumuzun aklını devşirdiler...
emanetini korumayı pek başaramadık...
ama takiye yapmayız...
halen saygıyla yolundayız...

ne döneriz...
ne döneğiz...



Tuncay D. Kalemoğlu
10.Kasım.2015
Mary-Türkmenistan

19 Ağustos 2015 Çarşamba

porte üzerinde ki sihirli noktalar...

duyguların ve hissedilenin imzası
paralel beş çizginin 
üzerine
arasına
altına konan...

porte üzerinde ki sihirli noktalar...


onca beş çizgi alt alta, milyonlarca...

onca siyah nokta üst üste, milyarlarca...
bir elek sanki...
dünyanın hiçbir kötülüğünün 
dünyanın hiçbir pisliğinin arasından geçemediği
güzel duyguların geçebildiği
güzel hislerin yol alabildiği
bir elek...

porte üzerinde ki sihirli noktalar...


vücuda saplanan

vücuda uygulanan 
akupunktur tedavisinden kat be kat fazla etki yapan...
duyguların derinliklerine
gönüllerin en güzel yerine giren...
kulağımıza
yüreğimize
hayatımıza
hislerimize
tek tek saplanan
bir bir yerleşen...

porte üzerinde ki sihirli noktalar...

beste sahibinin güfteden etkilendiği...

güfte sahibinin besteden etkilendiği...
söyleyenin
çalanın
yorumlayanın
okuyanın
kendi özel dünyasında
hisler ile
hissedenler ile
hissetme ile 
doğan güzelliklerin sonucu...

porte üzerinde ki sihirli noktalar...


nota...


TDK
tuncaydoğanKALEMOĞLU
Kanlıca, İstanbul.
Şubat 2015


***

Arşiv:

TUNCAY KALEMOĞLU-DEDE EFENDİ-GÖRSEM SENİ DOYUNCA-RAST

https://www.youtube.com/watch?v=Ya-fWAAkL-U
***
AŞİYAN MUSİKİ DERNEĞİ-DEDE EFENDİ-SULTANİYEGAH TAKIMI
https://www.youtube.com/watch?v=AG88E9fBpbw

30 Temmuz 2015 Perşembe

MAZİ HAYATA YENİK DÜŞTÜ...

mazi...
mazimiz...

sebepsiz
tek kelime ile çıkarsa karşımıza
anlamı o kadar olur
az...

sebepli
hatırlatanı, hatırlananı ile çıkarsa karşımıza 
anlamı o kadar olur
çok...

herkesin özel mazisi kendine değerli
kendisi kadar...
kişisel
özelimiz...
herkesin genel mazisi hepimize değerli
hepimiz kadar...
ortak
genelimiz...

özel mazileri yazamam
özel mazileri bilemem bile 
ama genel mazilerimizi
hepimizin genel mazilerini...
bilirim çoğunu
biliriz çoğunu

topaç...
çelik çomak...
tel araba...
misket...
ayak topu
ağızla şişen ve bağcık ile bağlanan
patlamasın diye bağlanan yere deri konulan
kaçımız hatırlar bu konulan deriyi
kaçımız hatırlar bu derinin adının get olduğunu 
kaçımız hatırlar bu topu...
bir de parasızlıktan farklı olan
naylondan
patlayan plastik topun içine naylon tıkıştıran
kaçımız fakir oldu 
naylon tıkıştırılıp yapılan top ile oynayacak kadar...

mazi...
mazimiz...
sadece bir kaçı
çocukluğumuzdan kalan geride...

siyah önlük
beyaz yaka
erkeklerde düz kızlarda dantelli olanı...
gislavet dediğimiz lastik ayakkabılar
kaçımız fakirdi acaba onu giyecek kadar...

ortaokul lise şapkalarımız
öğretilenler
ülke değerlerimiz...
yurttaşlık ülkülerimiz...
bayramlarımız...
el öpmeler-imiz...
bayram mendillerimiz...
aile bağlarımız...
ulus değerlerimiz...

27.Aralık.1947
içimizde ki soysuzun 
içimizde ki soysuzların
el adamı ile yaptığı  eğitim anlaşması öncesi 
aldıklarımız...
bize ait olanlar ile yapılan
akıl
bilim
ilim
inanç değerlerimiz ile yapılan 
ama sonradan 
el adamının kucağına atılan
eğitimimizden geride kalan...

mazi
mazimiz...

sonrası
köy enstitü-süz bırakıldığımız yıllardan sonra
değişen ve değiştirilen

mazi
mazimiz...

sonrası
bozuk olan binlerce birleşeni ile
bireyin eğitimsiz-leştirilmesinden sonra 
toplumun dönüştürülmesine giden yol...

soysuzlar-la...
soysuzlar-ca...

kendimizce mutlu olduğumuz anları 
yaşadığımız günlerden
bu günlere
kimliğimizden kopmalar...
akıl
bilim
inanç
değer
yoksunu birey olanlar...
görüntüsü olan ama içleri boş çuvallar
ve ötesi özenti kişilikler...

zavallılık...

zor gelecek inanmak size
hemen karşı çıkacak ve kabullenmeyecek
işlenmiş belleğinizi terk edemeyecek
yönetilmiş aklınızı bırakamayacaksınız...

söyleyince zor olan doğruları birileri size
söyleyince zor olan yanlışları birileri size
sokacaksınız 
o akıllı sandığınız kafanızı kuma...
ama
geriniz hep kalacak havada...

http://tdkalemoglu.blogspot.ru/2015/03/ah-biz-ahmaklar.html

ve şöyle tepki vereceksiniz...

çağdaşım diyenleriniz komplo diyecek
inançlıyım diyenleriniz günah diyecek

ama siz
söylenen yalanlara inanmaya devam edeceksiniz...
ve öyle bakacaksınız anladığınız zaman gerçekleri 
çaresizce...
kiminiz ise ne var bunda diyecek burun kıvıracak
çoğu zaman anlamayacaksınız bile...
birileri içinden gülerek ve seyrederek bakacak
orta malı olmuş halinize...
orta malı olmuş halimize...

http://tdkalemoglu.blogspot.ru/2011/01/orta-mali.html

mesela

https://www.youtube.com/watch?v=XHFwob-g-5E

İsrail' in milli halk şarkılarından birisinin melodisi ile " memleketim " ...
İsveç' in milli şarkılarından birisinin melodisi ile " dağ başını duman almış " ...
söylettirilmiş-tir bize
halen söylettirilen hepimize...

ama
bunu kabullenmeyecek 
veya
doğru olduğunu anladığınız zaman ise şaşkınca bakacaksınız
inanmayacak
inanmak istemeyecek
ve
gene bildiğiniz 
melodisi bize ait olmayan marşları söylemeye devam edeceksiniz...

oysa
el adamı öyle ister
çünkü beyinlerin uyuşması ve satın alınması için
çok önceden çökmüştür üzerimize
karanlık sisler...

coşar yazık yüreklerimiz sanki yokmuş gibi bize ait olan 
sinsice söylettirilen-le...
bilen ve gören göz
anlayan ve hisseden gönül yüreği  derinden sızlar 
alıklaşmış akıllara baktıkça 
sessizce izler...

bir diğeri ise 
dokuz-yüz doğru olan hadis sonrası 
dokuz-bin sahtesi ile doldurulmuş arkası...
dokunsan yıkılacak noksan akıllar bağnaz kafaya inanır
resmin günah 
resmedenin katli vacip anlatımına
mesela...

ve yobazın yalan olan hutbeler ile işlediği karanlıklar
dinleyen beyinlere
inanan gönüllere
ümmetim diyenlere
yazık bu millete...

her bir değerimizin bozularak
beyinlerimizin doğrumuzdan uzaklaştırılması...
akıllarımızın mazimizden uzaklaşması...
bize ait olanın dışında 
hayatımızın nakış gibi işlenmesi...
geride kalan
bize ait olan kayıp 

mazi...
mazimiz...

artık olmayan
bugüne kalmayan
usta çırak
öğretmen öğrenci
çocuklar ve anne baba
ihtiyar genç ilişkisi
ve inançlarımız...

neyse
bu devam eder gider böyle...

ne bu sıraladıklarım kaldı geride...
ne de aklıma gelse de  yazmadıklarım...
ne de aklıma gelmeyip yazamadıklarım...

ne simgesel olarak tanımlayabileceklerimizin adı kaldı bu gün...
ne imgesel olarak anlayabilecek bireylerimizin sanı kaldı bu gün...

eğitimliyim diyen sahiplenemedi mazimize
cahili ise zaten zavallı bir biçare... 
eğitimlinin cehaleti ise muhtaç eder namerde...

el adamının ve ona pezevenklik yapanların tuzağında...
dün bugün
hainin ve özenti olanın elinde...
Gazi ve Cumhuriyet düşmanlarının planladıkları kimlik kaybında...
roteryan
lions
mason
ve lanet olası el adamının kontrolünde...
ve her ne halt dernek, tarikat, oluşumların içindelerse...
ve her ne halt iseler daha...
kişilik ve kimlik arayışında olanlar 
zavallılar...

inançlıyım diyen sürüklendi karanlık dipsiz kuyuya
garibim zaten hep cehaletin elinde...

el adamının ve ona pezevenklik yapanların kucağında...
dün bugün
soysuzun ve bağnazın koynunda...
Gazi ve Cumhuriyet düşmanlarının planladıkları akıl kaybında...
fettullahçı
süleymancı
nurcu
ve lanet olası el adamının kontrolünde...
ve her ne halt dernek, tarikat, oluşumların içindelerse...
ve her ne halt iseler daha...
kişilik ve kimlik arayışında olanlar
zavallılar...

bağlayıcı 
ulus millet olma değerlerimiz sahipsiz kaldı... 
akılsızın 
ahmağın elinde...
akılsızlığın 
ahmaklığın yolunda...

bizi birbirimize
bizi geçmişimize
bizi geleceğimize bağlayacak olan 
mazi yalnız kaldı...
mazimiz yalnız kaldı ...
girdabın dayız artık hep birlikte
bildik garabetin içinde...
bildik gudubetin elinde...

yani bugün
hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak...(*)

zira
mazimiz hayata yenik düştü...
mazi hayata yenik düştü...(**)

Tuncay D. Kalemoğlu
17. Haziran. 2015
Mudanya
---

(*)   Ayşegül Kalemoğlu.
(**) Ali İhsan Karakaya, 17. Haziran. 2015, Bursa.



7 Mayıs 2015 Perşembe

BOŞ YOĞURT KABI...

(anneye...)

bilirsiniz değil mi 
boş yoğurt kabını
hani o bazen yoğurdu yenildikten sonra atılan...
hani o bazen yoğurdu yenildikten sonra atılmayan...

bilirsiniz...

kapının eşiğinde ellere tutuşturulanı 
öncesi boş sonrası yemek doldurulan o boş yoğurt kabını...
eşikte sessizce hadi al bakalım diyen o sesin sahibini
eve gidince hep birlikte yersiniz diyen o güzel kadını... 

boş yoğurt kapları olur bazı evlerde...

saklanır
bekletilir 
biriktirilir...
mutfakların bir köşesinde zamanı geldiğinde 
anne yemeği konulmak için içine...

dolma
yaprak sarması
köfte
börek
mercimek çorbası
kuru fasulye...

hepsi tek tek konur o boş yoğurt kaplarına
verilmek için evlatlarına...

eğer varsa boş bir yoğurt kabı bu gün bile bir yerlerde sizin için saklanılan...
eğer varsa boş bir yoğurt kabı sevgiyle sizin için anne yemeği doldurulan...
eğer varsa dolu bir yoğurt kabı kapının eşiğinde elinize tutuşturulan...
bu halen yalnız değilsiniz demektir...

kıymetini bilin
anne yemeği konulan o dolu yoğurt kabının...
size verilen o yemeğin seven sesini o kadının...
kaç kere daha yaşanılacağı belli olmayan o anın...

hiç yeri dolmayan geçmişteki varlığı ile...
bir zamanlar 
kapı eşiğinde size söyledikleriyle...
sizin için yoğurt kabı biriktirip verdiği anne yemekleriyle...

imkanı olan yaşasın doyasıya...

hem o yemeğin... 
hem o yemeği size verenin...
hem o yemeği paylaştığınız sevdiklerinizin...
kıymetini bilin...

zira...

bunu mutlaka yapan '' ana '' olur...
sonrası artık hepsi '' anı '' olur...

gün gelir...

ne bir boş yoğurt kabı kalır o evde...
ne de yoğurt kabını veren bir el kalır eşikte... 

artık hiç verilmeyen yoğurt kapsız günlerde
hepsi birer hatıra olur...

bu
hem çok güç olur...
hem çok geç olur...

***

Tuncay D. Kalemoğlu
Mayıs,2015
Kanlıca, İstanbul.
www.tdkalemoglu.blogspot.com
tdkalemoglu@gmail.com


5 Nisan 2015 Pazar

YALOVA

oğluna
ben sana vali olamazsın demedim ki
adam olamazsın dedim, adam...
demiş baba
hikaye bu ya

artık benim aklımda bundan gayrı
yal-ova kaymakamı olmayacak ömrümce...
artık benim aklımda dünden gayrı
yal-ova valisi olacak kaymakam yerine...
yüreğim böyle ister ya...

kim 
sorar yal-ova valisini, aklımdaki...
kim sorar yal-ova kaymakamını, aklımdaki...
aklı olan...
onuru olan...
vicdanı olan...
adaleti olan...
sorar...

kim sormaz?
seçtikleriniz...
seçenler...

sana, adam olamazsın dedim, adam...
demiş baba...
vali oğluna...

demiş midir acaba?

Tuncay D. Kalemoğlu
Kanlıca, 05.Nisan.2015

***
ÖĞRETMENLERİMİZ-SEÇTİKLERİNİZ...
http://tdkalemoglu.blogspot.com.tr/2014/12/ogretmenlerimiz-sectikleriniz.html

24 Mart 2015 Salı

AH BİZ AHMAKLAR, PERDE ARKASI...

ah biz ahmaklar...

kendimizce büyük
ama ufak küçücük dünyamızda
normal hayat süren biz zavallılar...

bir görebilsek 
perdenin arkasını...
bir anlayabilsek 
perdenin arkasındakileri...

yalanı
dolanı
satanı
satılanı
aldananı
aldatanı
soysuzu
haini...

ama...

anlamak için perdenin gerisini
görmek gerek görebilmek gerek önce...

kendi ahmaklığımızı ve
perdeyi...

2007
Antalya
Tuncay D.Kalemoğlu
www.tdkalemoglu.blogspot.com

YEBASYER, 18 Mart...

bak çocuk...
sana bir diyeceğim var...
unutma
bu gün
18.Mart' da bu yılda, 2014...
Çanakkale türküsü çalarken yazan neferimin kulağında...
yüreğinde...
kalpaklı resmimle
Türk bayrağımla
 neferimin simgesi ile...
komando brövesiyle
yerleştim onun elleriyle
yerime...
çıkılan basamağın alnına...
ve
29.Ekim bu yılda, 2014...
Cumhuriyeti yıkmak isteyen soysuzların...
ve her hain soysuzun
atacağı adımını gözlemek için...
yerleştim yeniden kuracağınız 
Cumhuriyetin basamaklarına...
oradayım
yerimdeyim
 beklemekteyim...
doğanın kutsal ve özgür yeşili misali bezenen 
mermer mekanda...
bildik bahçemde 
çiftliğimde
milletimin bağında...
ve bağrında...
Ankara' da...
izlemekteyim yerleştiğim yerden...
zamanı gelince tarih bunu da yazacak...
bilen ve yazan da yazacak zamanı gelince...
yazılacak, bekle...
göreceksin
 gizemiyle...

***

YEBASYER...

***

Tuncay D. Kalemoğlu
29.Ekim, 2014
ANKARA
www.tdkalemoglu.blogspot.com
tdkalemoglu@gmail.com


27 Şubat 2015 Cuma

UÇAK KAZALARI, DİKKAT...

hep tedirgin olmuşumdur uçak kazalarından...
ne zaman bir ülkenin
ne zaman ülkemizin
geleceği için çok önemli olan birinin
askerin...
askerlerin...
bilim insanının...
bilim insanlarının...
politikacısının...
politikacılarının...
bindiği uçaklar düşse ve yitirsek onları
midem kasılır
üzülür
hırslanırım...

Gazi zamanında yoktu bu 
metot...
doğru dürüst uçak ise
zaten hiç yoktu bilirsiniz
ya da benim ülkemde yoktu bu melanet...
in-önü-nden çıkanlar kullanılırdı bazen bu işlerde...
in-önü-nden çıkan kullanıldı zaten bu işte...
zehir idi revaçta olan...
zehir idi kullanılan...

şimdi

şimdi uçaklar...
kurşun ve bombanın yanı sıra...

ne zaman uçaklar düşse 

gözümün önüne gelir karanlıklar...
karanlıklardan bakan gözler...
karanlıklardan beslenen yaratıklar...
karanlıklar içinde saklanan ve gizlenenler...

karanlık el adamının kullandığı 
içimizdeki hain pezevenkler...

ne olursunuz dikkat derim 

kendimce...
sonra paranoyaklık yapma derim kendime 

sessizce...

ardından burun kıvıran
ardından alay eden bana
sorarım...

olmadı mı...?

Tuncay D. Kalemoğlu

27.Şubat.2015
Kanlıca, İstanbul
www.tdkalemoglu.blogspot.com
----------
NOT.
AYDINLIK gazetesi. 27. Şubat. 2015
VATAN Partisi, Türkiye heyeti Şam yolcusu...

NOT
yumurtaları koymak farklı sepete...
zarar vermez derler genelde...
TDK

15 Ocak 2015 Perşembe

EVDEYİZ BUGÜN HEPİMİZ...

uzun yollardan sonra
sevdiklerimiz ile
evdeyiz bugün hepimiz...

o, evden okuluna erişti
okuldayım, ulaştım yatıyorum dedi
evinde...
diğeri, haber verdi ardından
okul yolundan
ben de geldim, evdeyim şimdi dedi
yerinde...
öbürü, o da kendi okuluna vardı
vardı ki bu kendi evinde demektir
güvende...
bir diğeri, aradı hatır sormak için
nasılsınız diye
nereden arıyorsun dedim
evdeyiz dedi
evimizde...
diğer ikisi aramadı ama
biliyorum ki 
onlarda evlerindeler her zaman ki gibi
yemek yemekteler bu saatte veya dinlenmektedirler 
koltuklarında...

ve o
dalganın içinden çıkmış kıyıdan bir an yoldayken
fırtınadan
arabasından
yaşamın sonunu hissetmek bu olsa gerek dedi bana...
o günün sabahı böyleydi
ya akşamı
doğan, doğacak olan ve onları doğuran ile birlikte...
eşiyle
ailesiyle
birlikte
evinde...

biz, hele biz, ikimiz
evlerimize ulaştık bugün ama, hiç sormayın
yaşanılanların bir yerlerinden döndük galiba...
yaşamlarımızın bir yerlerinden döndük galiba...
biliyoruz
hayatın iğne deliklerinden geçtik...
yaşadık
anlıyoruz
meşakkatli yollardan, karlardan, kıştan geçtik
ve sonunda o evine ulaştı bekleyenlerine...
ben evime ulaştım bekleyenime...
ulaştık
bekleyenlerimize
evlerimize...

belli ki dönmemiz ulaşmamamız 
nasip görülmüş bugün... 
hepimize...
düşünmeyenin, yaşamayanın, hissetmeyenin, inanmayanın anlaması 
beklenmez
hak , hak gördü bu gün bunu bize...

bildiğim bir günüm bu, ya bilmediklerim...
ulaşamayanlar
dönemeyenler
dönüp de bulamayanlar
sabır...
ya sabır...

ne olursak olalım bu herkes için önemli
beride kalan debelenmelerin hepsi
taşınan kimliklerin her biri
hayatın bazen hoş bazen boş oyunu
insanız biz
hepimiz...
önemli olan evde olmak hepimiz için...
evdekileri bulabilmek...

şükür demek gerek...
ulaşabilmenin kıymetini bilmek gerek...
kavuşabilmenin kıymetini bilmek gerek...
gidecek bir evin
evde bir bekleyenin
bekleyenlerin olduğunun kıymetini
anlamak gerek...

tersi yaşanmadan bilinmezmiş...
acı tatmadan anlaşılamazmış...
nasıl astım olmadan nefes almanın
yitirmeden değeri sağlığın
kaybetmeden evin varlığının
bulunamayınca bekleyenin 
kıymeti bilinmezse...
sanki kontratımız varmış gibi hayat ile...
sanırız varacağız... 
sanırız bulacağız...
hep...
olmayacakmış gibi tersi kendimize
hiç...

kıymet bilmek gerek...
şükür demek gerek...
yoldakiler evinde, bekleyenler evde
şükür...

evdeyiz bugün hepimiz...


Tuncay D. Kalemoğlu
www.tdkalemoglu.blogspot.com
12.Ocak.2015
Kanlıca-İstanbul



5 Ocak 2015 Pazartesi

kanlıca' dan geçti kavak vapuru...

az evvel
kanlıca' dan geçti kavak vapuru
önümden
iskelede çayımı yudumlarken...

biraz yağmur
biraz soğuk
biraz dalga sesi
meze oldu sanki...
bir bardak çayıma...
martıların sesine...
boğazın görüntüsüne...
bir nefes tütüne...

hayatı basit yaşamak lazım...(*)

eve gitmeden önce 
kavak vapuru kanlıca' dan geçti az evvel 
önümden

iskelede çayımı yudumlarken...

***

Tuncay D. Kalemoğlu
04.Ocak.2015
Kanlıca, İstanbul.
www.tdkalemoglu.blogspot.com

(*) Ayşegül...

1 Ocak 2015 Perşembe

GEÇEN ZAMAN, anlayamıyorsun ki...

bir fotoğraf gördüm bu gün bir yerde
yaşlı bir bayan
bir odada otururken masa başında sandalyede 
arkadan görünen
bakarken masada duran bir çerçeveye...

masa ve sandalye oldukça eski
odanın içinin atmosferi ise 
tam bir yalnızlık... 
beyaz saçlar
çökmüş omuzlar
anlaşılmakta kadının oturuşundan
belli ki 
oldukça yorgun ve yalnız
bitmiş amaçlar...

yaşı seksen üzeri 
belki de doksandan da fazla gibi...

masanın üzerinde baktığı çerçeve
içinde genç bir kadın resmi
daha on sekizinde sanki
eski zamanların çekilen resimleri olur ya hani
annelerimizin
yakınlarımızın olduğu gibi
yan duruş
genç bakış
tazelikte var
güzellikte
bakışlarda anlam yüklü
umutlu
çerçeve içindeki resimde...

otururken arkadan görünen yaşlı bayan
yüzü masaya ve çerçeveye dönük
bakmakta
sandalye de oturmakta
arkadan oturuşu bile 
ben yorgunum artık demekte...

önce çerçevenin içindeki bir fotoğraf sanılıyor
baktığı
eskilerde çekilmiş
kenarları hafif sararmış geçmişi anlatırcasına
ama dikkatlice bakınca anlaşılıyor
bir resim çerçevesi değil
o bir ayna...

aynada görünen genç kadın yüzü ise...

o fotoğraf bir mizansen...
düşünen fotoğraf sanatçısının anlatmak istediğini yansıtan
geçmişte kalana bakılan...
yaşlı kadının gençliğindeki yüzü idi...
aynada görmek istediği... 

gençliğindeki  hatırladığı yüzü
yaşlı kadının...

ama gerçek olan bu değil...
aynada görünen de aslında bu gün
o gün değil...
görülen
gönlün görmek istediği
görülmek istenen
sadece akıllarda kalan...

aynada görülemeyen...
aynada görünmeyen...

mizansende anlatılan, yaşanmış olan...
ruh hali...
ama herkeste mutlaka bulunan
yaş hali...

neredeyse farklı farklı olan her birimizde...

gerçek hayat da 
ne yazık ki kurgulanamıyor arzulanan mizansen...
aynada hele hiç...
asla görülemiyor hayallerde özlenen...

artık sadece hatırlanan...
artık sadece görülmek istenen...

ama görülemeyen...

***
o gün masanın üzerindeki resimlerimiz öyle idi...
farklı...
bu gün aynadaki yüzlerimiz böyle oldu...
farklı...

fark edemediğimiz  o günlerde
gençliğimiz...
kabullenemediğimiz bu günlerde
geçmişliğimiz...

hükme-demediğimiz ise 
zaman...
akıp gidiyor yıllar ile birlikte...

geçen zaman
anlayamıyorsun ki…

01.01.2015, Kanlıca.