6 Aralık 2016 Salı

LEZZET YOKSA EĞER...

lezzet yoksa eğer

yemekte
tasta 
tabakta 
sofrada
özde
gözde
sözde
bakışta
tende
yanakta
yatakta...

zor...

gönül hepsi olsun ister de
lezzet birinde olmazsa bile topal kalır yaşam...

zor...

Tuncay D. Kalemoğlu
Kasım 2016
Kanlıca

29 Kasım 2016 Salı

bazen her şey o söz ile başlar, o söz ile biter...


neyse o
kimin ağzından çıkmadı ki
öncesi bizim
sonrası herkesin olan
en çokta gidene ait olan...

ya yıkar
ya yapar
ya çok uzun zamanı yıkar
ya çok uzun zamanı yapar

ya biti-rendir
ya başlatandır
ya katlanılan-dır
ya sevindirendir
ya yer-indirendir

herkes kendine göre yorumlar...

çıktığı an ağızdan
sana ait olmayan
toparla toparlayabilirsen
öyle veya böyle
yırtınsan geri dönüşü olmaz

farkındaysan arkasından öylece bakıp kaldığın...
farkında değilsen öylece kendince yaşadığın...

bazen her şey o söz ile başlar...
bazen her şey o söz ile biter...

Tuncay D. Kalemoğlu
29.Kasım.2016, Antalya.




9 Kasım 2016 Çarşamba

HİSSETMEK LAZIM HASAN AĞABEY...


HİSSETMEK LAZIM HASAN AĞABEY...
(10.Kasım.2005,saat 04.00-İstanbul)

el adamının tarlasında çapa sallayıp ot biçip hizmet edenlere...
devşirilenlere...
Hasan ağabeye... 
masonlara...
TDK


işte şu an orada hissedenler
saat dokuzu beş geçe...
Dolmabahçe'de...
.
ancak
kabul
abartmadan
tabulaştırmadan
ama unutmadan da...

yüzüme bakıp
biraz abartmıyor musun demiştin Hasan ağabey
belki haklı idin ustam...

ama bırak da biraz abartayım bu gün
bu günün şartları abarttırıyor bana
ve seninle beraberken yaşadıklarım...

aslında benimkisi abartılı geliyor sana
hiç hissetmeyenlerin mekanında
başkalarının 
el adamının değerlerini hissedenlerin yanında
mason mahfillerinde Hasan ağabey

vallahi de billahi de ben kendi halimde biriydim
ve de halen öyleyim bilirsin
sahi bilir misin

demiştim sana ben düz bir adamım
sadece dilimi tutamıyorum bazen
duygularımı da...

ama
böyle hissediyorum işte zorla değil ki
bu günün şartları abarttırıyor Hasan ağabey
kardeş denen zavallıların devşirildiği senin ortamlarında...

sadece rozet takmakla olmuyor 
yetmiyor da zaten
resmini de duvara asmakla hele hiç
hele bayrak dikmekle hiç olmuyor galiba...
Gazinin bu mahfilleri kapattığını bile bile 
Atatürkçüyüm deme riyakârlığı ise
mide bulandırıyor...

hissetmek ve anlamak da gerek Hasan ağabey
yoksa
kurtuluş yok galiba...

etrafım dolu olsa gerçekten anlayanlarla
tanrı şahidim olsun
sesim çıkmaz işime bakarım
ya da yaşamıma...

ama korkum
ne işimiz
ne de yaşamımız kalacak böyle giderse...
ne tarlamız
ne vatan
ne de vatan toprağı...
erozyon gibi yavaş yavaş yok olup gidecek fark edilmeden...

ancak yazık
farkında değil çoğunun aklı devşirilmekten...
alacaklar hepsini elimizden...
yobazın dan sivil örümceğine...
bütün tanıdıklarım çapa yaparken el oğullarının tarlasında...
senin bildiğin tarlalar da...
mason localarında Hasan ağabey

yoksa benim ne işim var bunlarla
boş vaktim olsa kafamı kaşıyacağım
ya da olacağım beni arayan oğlumun yanında Hasan ağabey

ama tanrı aşkına
bugün izin ver bana hiç değilse
şu 10 Kasımda beş on dakikalığına...
hissettiğim kadar abartayım kendimce
paylaşayım birileriyle...

inan bana
derdim bir paye çıkartmak değil
yada bu yolla bir yerlere yamanmak...
yaranmak hele hiç değil...
kabullendirmek değil kendimi paylaşmak istemekle...

bilirsin
olsaydı öyle zaaflarım terk etmezdim seni de
Gazi’nin kapattığı bana uymayan mason mahfilini de

senin yerini de
değer verdiğiniz el adamının tezgahını da...

ama yazıyorsa bu kalem sabahın kör saatinde
galiba sebep olan şu ki
duygu gerek
iç güdü gerek
hissetmek gerek Hasan ağabey

belki düşündürebilirim birilerini düşünmeyenleri
öyle olması gerekenleri...
derdim benim ülkem ve ülkem insanı ile Hasan ağabey...

inan bana yok başka bir düşüncem
sadece 
etrafımda paylaşacak birilerine ihtiyacım olduğundandır
bilirsin
yapmam
söylemem hissetmediğimi yüzde doksan...
yüzde on da benim marjım olsun hatalarım için Hasan ağabey...

ama ne olursun şimdi ş
u an 
beş on dakikalığına
bırak abartayım ve hissedeyim kendimce
zaten yalnızım rol yapacak halimde yok kimseye
sonra işlerim var kendimce gideceğim Hasan ağabey...

birileri düşünürse diye
yalap şap değil
gerçekten düşünürse diye yazmamın sebebidir...

gel sana bir sırrımı vereyim
bende şaşırıyorum yazdıklarıma
daha doğrusu nasıl yazabildiğime

hiç bilememiştim kalemin bu kadar güçlü olabildiğini...
hiç bilememiştim kalemle bu kadar güçlü olunabileceğini...


ama galiba sebep olan şu ki üstadım
duygu gerek hissetmek gerek Hasan ağabey...

çok yakın şu an dokuzu beş geçeye
sanırım biraz ufaktan ufaktan içim sızlıyor...
bırak abartayım hiç değilse beş on dakikalığına...
sirenler çalmadan...
gözler yaşarmadan...
içten...

sonra gideceğim
işlerim var zaten Hasan ağabey...


Tuncay D.Kalemoğlu
(10.Kasım.2005,saat 04.00,arşiv den)

ON KASIM RİTÜELİM, HİSSETMEK LAZIM HASAN AĞABEY...TDK

'' Atatürk rozeti ve resmi takıp-asıp, onun yok edilmesini zehirlenmesini ve yok etmek isteyenleri fark etmeyenlere... Hissetmeyenlere... Ya da bilip de bilmezden gelenlere riyakarlara... Zayıf iradeli olanlara... Mason tarikat localarındaki ritüeller ile devşirilenlere...
Masonlara... TDK ''


BANA AİT MEKAN'DA,
BANA AİT OLAN RİTÜEL...

Tarih 9.Kasım 2004.
Saat 23 civarı.
İstanbul'da bir otel odası.
Gece yarısına az kala oğlum ile görüşmüştüm,
''Hadi baba gel artık '' demişti...
Ertesi gün saat 10.30 'da bir iş görüşmesi vardı.
''Bitsin geleceğim. '' demiştim ona, hatırlıyorum.

Gazi için ilk satırlarımı o gece yazdım.
Satırlarım ile yalnız kaldığım ikinci gece...
Tek başıma, her zaman olduğu gibi...
Saat 24'ü geçe aklıma gelmişti Gazi ve kelimeler dökülmüştü ardından.
Gece yarısı,
sabaha karşı...

Aynen bu gün olduğu gibi...
9.Kasım.2010,saat 23 civarı, Muğla'da bir otel odası.
İş seyahati.
Her ne hikmetse gecenin sessizliği ve sakinliği yazdırıyordu bana...
Gazi için yazdığım ilk yazıdan sonra altı yıl geçti aradan.

İlk yazımı, 29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI, 29. Ekim. 2004 de yazmıştım.
O günden 10.Kasım.2004' e kadar on iki gün geçmişti..
O sabaha karşı ikinci yazımın satırlarını tamamladığım zaman saat dört civarı idi.
Gazi için ilk yazım...

Mason olan locamdan tanıdığım ve sevdiğim bir kişiye hitaben yazdığım bir yazımdı...
Başlığı şöyle koydum...

'' Hissetmek Lazım Hasan Ağabey...''


***

10.Kasım 2004.

Saat sabahın erken saatleri, 04.00 civarı. Yazım yeni bitmişti. Bu hayatımda '' Satırların Yazanı...'' olarak ikinci yazdığım yazıydı ama Gazi için hayatımda yazdığım ilk yazımdı...

'' Hissetmek Lazım Hasan Ağabey...''

Beşiktaş'ta yapılacak yeni bir otel inşaatının bizimle ilgili iş toplantısına yaklaşık 6,5 saat vardı. Kalktım gittim desen üç saat uyku kalmıştı geriye. Yazıma başlarken Dolmabahçe' ye gitmeye karar verdim. Beni otelden alacak arkadaşa mesaj çekip erken gelmesini söyledim.
Sabah beni almaya geldiği zaman sordu.

'' Nereye ? ''
'' Dolmabahçe Sarayına gideceğiz önce ''
 dedim.

***

Arabayı park ettik,
öğrenci ve halk kalabalığı ile Dolmabahçe kapısından içeri girdik.
Uzaktan kalabalığın değil birkaç başka insanın yürüdüğü merdivenlere yöneldim.

Görevliye,

'' Günaydın '' dedim ve devam ettim...
Karşılık verdi ve bir şey sormadı.

İçeri girince sandalyeler ve bir kürsü vardı. Belli ki sunum olacak idi. Saat dokuza on dakika civarı kadar olmalı idi. Kürsü arkasında bir kapı, iki görevli, ve içeri giren bir kaç kişi vardı. Belli ki yukarıda başka bir yere, tahminim Gazi' nin hayatını kaybettiği odaya giden kapıydı...

Arkadaşıma,

'' Beni takip et '' dedim ve kapıya gittim.
'' Nereye '' diye bağırdı arkamdan.
'' Gazi'nin odasına '' dedim...

Kapıda ki görevliye karşılık vermesini istediğim bir ses tonuyla, ki o ruh haline çoktan girmiştim, sordum...

'' Yukarısı kalabalık mı? ''
'' Evet '' dedi.
Sanki denetleyen biriymişim gibi...
'' İyi '' diye cevap verdim ve içeri yürüdüm...
Geri dönüp arkadaşıma,
'' Beni takip et. '' diye seslendim.
Arkamdan yetişmek için koşturuyordu.

İçeri girerken tam önümden koşarak bir bey, elinde çiçek, hızla merdivenlerden yukarı çıkıyordu. Belli ki Ata'nın odasına gidiyor idi...
Arkasından hızla yürüyordum, arkadaşımda benim ardımdan.
Birden öndeki bey durdu ve bana,

'' Kimsiniz siz '' diye sordu.

Tereddütsüz elimi cüzdanıma attım, kimliğimi çıkarttım, ve adımı söyledim.
Ve ardından,

'' Lütfen bizi Ata'nın odasına götürün. '' dedim.
'' Peki '' diye cevap verdi...

Kimliğime bakmamıştı bile...
Oysa gösterdiğim Orduevi giriş kartımdı...
Uzattığım mesafeden en az üç metre ileride durup bana bakıyordu...

Haklıydım,
Gazi'nin son nefesini verdiği odaya gidiyordu ve biz de oradaydık işte...
Tören saatine belki de beş dakika kalmıştı. Kendime ufak ufak yer açtım ve ön taraflarda bir yerde durdum. Bir dolu insan arasında tanıdığım tek kişi Halit Kıvanç idi. Yanında on yaşlarında bir erkek çocuk, elinde çiçek, saat 09.05'i bekliyorlardı. Diğerleri ile beraber.

***

Tören bitti,
hemen dışarıdaki salona başka bir seremoni için davet ettiler.
Herkesin çıkmasını bekledim, arkadaşıma küçük kameramı verdim ve beni görüntülemesini söyledim.
Ata'nın yatağının baş ucunda kendimce saygı duruşumu yaptım.
Ve oradan ayrılıp çıktık.

Her şey yaklaşık yirmi beş dakikada olmuştu...
Oraya beni götüren sadece ve sadece istemem ve kararlılığım idi...
Hiç bir engel önüme çıkmamıştı, daha doğrusu çıkamamıştı...
Ne bir gizlilik ne de bir kaçamak yapmıştım. Her görevliye ya selam vermiştim, ya kimlik göstermiştim, adımı söylemiştim.
Sivil bir vatandaş kimliği...
Ama bakıyormuş gibi yapıp bakmıyorlardı bile. Bende gördükleri kimlik onlara yetiyordu, bunu biliyordum...
Arkadaşımın dediğine göre bana geçip giderken selam veriyorlarmış.

Evet vermeliydiler.
Onlar benim kararlı duruş ve sorularım ile beni mutlaka bir görevli sanmışlardı.
Etrafımda ki bazıları gibi...
Komik...
Evet ben onların düşündüğü gibi bir görevli idim.
Ama resmi veya herhangi bir görevli değil,
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün düz bir vatandaş görevlisi idim...

Hem bu duygu,
hem sabahın köründe yazdığım satırlar,
hem de her ne derseniz deyin...
Bana oraya gitme hakkını vermişti...
Aslında bu hakkı ben kendime vermiştim...
Ve gittim de...

Ne konuşmalar,
ne törenler,
ne söylenen onca sözler, laflar,
ne de atılan nutuklar umurumda değil idi.
2004...
Otuz sekiz den bu yana 67 yıl...
Bu nutuklar atıla atıla
ne Gazi' yi,
ne kurduğu Cumhuriyet'i,
ne de silah arkadaşlarının döktükleri kanın değerini anlamıştık...
Ne de korumuştuk...
Ama pek de güzel törenler yapmasını biliyorduk...

Bu gün 2010...
Durum aynı değil,
daha vahim...

Devşirilen sözde çağdaş akıl sahipleri Masonlar ve diğerleri , bağnazlaştırılan sözde dini inançlar sahipleri, tarikatlar...
Aynı ''el adamı '' nın (larının) farklı oluşumlarında kullanılanlar...  Ne yazık ki bunun böyle olduğunu kabul ettiremezsiniz bile kendilerine.
Kendi değerlerimize konmak yerine başkalarının değerlerine tüner-lerken...
http://tdkalemoglu.blogspot.com/2010/10/tuner.html )
Sonunda onun,
yani Gazi'nin ve bu Cumhuriyet'i kuran Kuvayı Milliye ruhunun ne kadar gereksiz olduğunu bile konuşur oldular...

Ama,
Kazanamayacaklar...
http://tdkalemoglu.blogspot.com/2010/09/kazanamayacaklar.html )

***

Ben o gün,
Gazi'nin son nefesini verdiği odada ve yatağının baş ucunda,
kendimce,
Gazi'ye, bana ve ülkeme ait bir mekanda kendi ülkemin değerlerini bir kez daha hissettim...
Cumhuriyet'imizin kurucularından birini ve fedakar evladını son nefesini verdiği yatağında andım, teşekkür ettim, saygımı gösterdim...
Ve

orada 
Gazi nin odasında kendi ritüel-imi uyguladım...

'' EL ADAMI '' nın gizli mabedinde '' EL ADAMI'' nın Gazi yi zehirleyenlerin  MASON ritüelini uygulamak yerine...

Antalya Vadisi Güney Yıldızı Locası Ustalık törenini ve girdiğim Masonluğun devamını reddedip elimin tersiyle bu PAGAN tarikatını hayatımdan defederek...

Islak imzalı ayrılık belgemi de onlardan alarak...

Bilgisizce ahmaklıkla ve zayıflıkla hayatımın sarı vesikası olan ve yaptığım hatadan Masonluktan çıkarak...


Tuncay D.Kalemoğlu
10.Kasım.2010,Muğla.
www.tdkalemoglu.blogspot.com


***


HİSSETMEK LAZIM HASAN AĞABEY...
(10.Kasım.2005,saat 04.00-İstanbul)

işte şu an orada hissedenler
dokuzu beş geçe
orada olamasalar da
ancak
kabul
abartmadan
tabulaştırmadan
ama unutmadan da

yüzüme bakıp
biraz abartmıyor musun demiştin
Hasan ağabey
belki haklı idin ustam
ama bırak da biraz abartayım bu gün
bu günün şartları abarttırıyor bana
ve seninle beraberken yaşadıklarım
aslında benimkisi abartılı geliyor sana
hiç hissetmeyenlerin
başkalarını hissedenlerin yanında
Hasan ağabey

yoksa
vallahi de billahi de ben kendi halimde biriydim
ve de hala öyleyim
bilirsin
sahi bilir misin

demiştim sana
ben düz bir adamım
sadece dilimi tutamıyorum bazen
duygularımı da
ama
böyle hissediyorum iste zorla değil ki
bu günün şartları abarttırıyor
Hasan ağabey

sadece rozet takmak da yetmiyor
resmini de duvara
hele bayrak dikmekle
hiç
hissetmek ve anlamak da gerek
yoksa
kurtuluş yok galiba

etrafım dolu olsa gerçekten anlayanlarla
tanrı şahidim olsun
sesim çıkmaz işime bakarım
ya da yaşamıma
ama korkum
ne işimiz
ne de yaşamımız kalacak böyle giderse
ne tarlamız
ne vatan
ne de vatan toprağı
erozyon gibi yavaş yavaş yok olup gidecek fark edilmeden
ancak yazık
farkında değil çoğusu
alacaklar hepsini elimizden
yobazın dan sivil örümceğine
bütün tanıdıklarım çapa yaparken el oğullarının tarlasında
senin bildiğin tarlalar da
mason localarında
Hasan ağabey

yoksa benim ne isim var bunlarla
boş vaktim olsa kafamı kaşıyacağım
ya da olacağım beni arayan oğlumun yanında
Hasan ağabey

ama tanrı aşkına
bugün izin ver bana hiç değilse
şu beş on dakikalığına
hissettiğim kadar abartayım kendimce
paylaşayım birileriyle
inan bana derdim bir paye çıkartmak değil
yada bu yolla bir yerlere yamanmak
yaranmak hele hiç değil
kabullendirmek değil kendimi paylaşmak istemekle
bilirsin
olsaydı öyle zaaflarım terk etmezdim
seni de
Gazi’nin işaret ettiği bana uymayan

senin yerini de

ama yazıyorsa bu kalem sabahın kör saatinde
galiba sebep olan şu ki
duygu gerek
iç güdü gerek
hissetmek gerek
Hasan ağabey

belki düşündürebilirim birilerini
düşünmeyenleri
öyle olması gerekenleri
derdim benim ülkem ve ülkem insanı ile
Hasan ağabey...

inan bana yok başka bir düşüncem
sadece etrafımda paylaşacak birilerine ihtiyacım olduğundandır
bilirsin
yapmam
söylemem hissetmediğimi yüzde doksan
yüzde on da benim marjım olsun hatalarım için
Hasan ağabey

ama ne olursun şimdi
su an
beş on dakikalığına
bırak abartayım ve hissedeyim kendimce
zaten yalnızım
rol yapacak halimde yok kimseye
sonra işlerim var kendimce
gideceğim
Hasan ağabey

birileri düşünürse diye
yalap şap değil
gerçekten düşünürse diye yazmamın sebebidir
gel sana bir sırrımı vereyim
bende şaşırıyorum yazdıklarıma
daha doğrusu nasıl yazabildiğime

hiç bilememiştim kalemin bu kadar güçlü olabildiğini
hiç bilememiştim kalemle bu kadar güçlü olunabileceğini

ama
galiba sebep olan şu ki
duygu gerek
hissetmek gerek
Hasan ağabey

çok yakın şu an dokuzu beş geçeye
sanırım biraz
ufaktan ufaktan içim sızlıyor
bırak abartayım hiç değilse beş on dakikalığına
sirenler çalmadan
gözler yaşarmadan
takiyyesiz
içten
sonra gideceğim,
işlerim var zaten
Hasan ağabey

Tuncay Dogan Kalemoglu
(10.Kasım.2005,saat 04.00,arşiv den,)


***

'' Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün milli değerlerinden, silah arkadaşlarının hayatlarını feda ettikleri Allah ve vatan sevgisinden yoksun olanlar,
bir gün bunlara ihtiyaç duyarlar ve muhtaç kalırlar...
Tuncay D.Kalemoğlu. ''

***

28 Ekim 2016 Cuma

29 Ekim, CUMHURİYET BAYRAMI ve BAYRAK...


ilk yazım... 2005,TDK.

29 Ekim, CUMHURİYET BAYRAMI ve BAYRAK...


Tam bir yıl geçti 29.Ekim.2004 den bu yana.


Bir yıl önce bu sabahın ilk saatleri benim düşünce ve
duygularımın satırlara döküldüğü anlardır. Yatağımda yatarken ve pencereme asılan bayrağımıza bakarken dökülen duygu ve düşünceler...Kendimce doğrularımın kelimelere döküldüğü an...

Çevremde bulunan binaların neredeyse yüzde doksan veya fazlasının
bu bayram veya benzerlerinde bayraksız olması ve bayrak sevgi ve saygı duygusundan
yoksun olması beni rahatsız etmişti. Aslında bu rahatsızlıktan öte tanıdığım birçok kişinin
en basit ve olması gereken bayrak sevgisi ve bağlılığı duygusundan uzak olmaları ve hatta
bu konu konuşulduğu zaman umursamaz, küçümser tavırlar takınmaları idi beni düşündüren.

Gerek bayrak sevgisi, ona bağlılık duygusu, gerekse diğer ulusal değerler den uzak olunması, yıllar süren bilinçli ve akıllı planlanan birçok oyunların ülkemizin ve ülke insanımızın üzerinde olması istenilen örtü değil midir. Bu örtüdür ki kaybolması, yok olması istenilen ulusal birlik ve beraberliği kapatmaya çalışmıştır.Dini inançların yobazlara kaldığı ve inancın itici olduğu düşüncesi,ulusal değerlerin aşırı uçların himayesinde olduğu iddiası, küçümsenmesi ve yüreklerde yer almaması, yıllarca bu ülkede oynanan olağanüstü çaba ve politikaların sonucu değil midir.

Yakın tarihte bu ülke insanları sağ, sol ideolojileri ve mezhep kavgaları ile birbirlerine kırdırılmadılar mı? Bugün de laik - anti laik, dindar dinsiz ve azınlık oyunları(kürt-türk) ile birbirinden koparılmak istenmiyor mu?

Oysa bir ülke yi ve ülke insanlarını birbirine bağlayan, inanç, bayrak, ülke, vatan sevgisi,ümmet olmaktan kurtaran millet olmayı sağlayan değerler değil midir.Bütün bunları başaran ve ülke üzerindeki bu gün mevcut olan o lanet örtüyü, bir zamanlar kaldıran Atatürk ve onun düşüncesi, aklı ve yolu değil miydi.Evet, onun düşüncesi ve aklı idi. Tanıdıkça, öğrendikçe saygı duyulacak ve izlenecek aklı ve düşünceleri, eylemleri idi.

Yakın tarihte hangi şehre veya kasabaya gitsem, şehrin en belirgin tepe veya noktasında büyük ve yüksek Türk bayrağı dalgalanmaya başladı. Ayrıca özel sektör iş yerlerine normalin dışında Bayraklar asıyor. Her ne kadar konutlarda az olsa da.Bir yıl önce bana bu duygularımı yaşatmış ve ortaya çıkmasını sağlamış olan görüntüler ve insan guruplarından(!) sonra, ülkesini seven ve karşılıksız çaba gösteren yurtsever insanların varlığını görmem, hissetmem benim en büyük umudum dur.

Bu gün ülkemi ve ülkem insanımı sarmış olan birçok tehlikenin içinde olanların da aslında tehlikelerin farkında olmayışı, yani kötü niyetli değil, ancak iyi niyet ve aymazlık kurbanı olmaları beni umutlandırıyor. Bu ülkenin değerleri dışındaki oluşumların(küresel güçlerin oluşumları) ve ayrıca yobazların oyunlarının esiri olan birçok insanın özünde taşıdığı vatan sevgisi ve ulusal terbiye, en ufak bir kıpırdanış ta ortaya çıkacaktır.

Gazi'nin Kurtuluş Savaşını başardığı yaşam sürecindeki şartlar ve insanlarımızın durumu ile bu günkü durum arasında büyük farklılıklar olmasına rağmen, değişmeyen ve değişmeyecek olan tek şey bu ülke insanının içindeki bağımsızlık ruhudur. Değil midir ki bu ruh ve öz güven 85 yıl önce ülkeyi işgal etmeye gelenleri def-etmiştir. Ve inanın Türk halkın da bulunan bu ruh ve inanç, bu gün pis emellerini uygulamak isteyenlerin en büyük korkusudur. Hiç bir örtü bu ruhu ve gücü kapatamayacaktır ve yok edemeyecektir.

Bunu yok etmek isteyenlerin 11.Kasım.1938 ' den, yani Gazi'nin ölümünden sonra başlattıkları karşı devrim çalışmaları mutlaka başarısızlıkla sonuçlanacaktır. Bunu görmek en büyük arzum dur.Ve bunun için bu gün her bir yurtsever birey elinden gelen bireysel ve toplumsal çabayı sarf etmeli, ulusal değerlerine sahip çıkmalı, bayrak ve vatan kıymeti bilmelidir.

Saygı duyulan ve takılan hiçbir bez parçası bayrağımızdan...

Saygı duyulan ve peşinden sürüklenilen hiçbir tarikat dernek simgesi olan bez, başka ulus ve insanların kurduğu tarikat ve kurum değerleri, bizim bayrağımızın hak ettiği, hak ettirdiği, şehit kanı ile onurlanmış değerinden üstün olamaz...

Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun...

Tuncay D. Kalemoğlu
29.Ekim.2005

12 Ekim 2016 Çarşamba

istenmiyorsa eğer zorla da olmuyor ki...

sorarlar adama

cenazede
ölümde
doğumda
bayramda
düğünde
sevinçte
tasada

kaç yol vardır bir yerden bir yere gitmek için
yanında olmaya tanıdığının
bir
üç
beş
dokuz
ne kadarsa o kadar gidilecek yol
ne kadarsa o kadar yapılacak yordam
diğeri yoksa beriki
beriki yoksa öteki
ulaşmaya...

hadi bu zamanda yürü denmez adama
kervan da beklenmez düzülsün yola
ama
imkan mı yok istendiğinde gitmeye
yok mudur bir yol ulaşmaya
vardır isteyene kıvırt-mayana...
yoktur istemeyene kıvır-tana...

anlamaz mı aklı olan...

yalandan konuşmak
ağızda sahte kelimeler 
yapmacık ilgi
konuşuyormuş gibi laf kalabalığı yapmak...
hani söyleyeyim de adetten
gerçek olmayan dilde sözde
yalan bakışlar gözde
yalan sebepler özde
hepsi açığa çıkıyor
kötü günde...

anlamaz mı hissi olan...

olmuş gibi olmak normal günde
tükürük akarken dudaktan aşağıya
fark etmeyen botokslu yüz misali...
mış gibi olmak oysa olmamak gerçekte
öncesi anlaşılmayan...
sonrası anlaşılan...
yapay...
sahte...

sanırsın üç beş kişiden birisindir...
sanırsın üç beş kişiden birisidir...
anlarsın o günde
değilsindir...
değildir...

aslı şudur

bir gönlün diğer gönülde 
yoksa eğer yeterince yeri
ne cenazeye gider ne namaza 
ne düğüne gider ne doğuma
ne de niyaza...
gönül istemezse eğer birlikte durmaya namaza...
akıl dünden hazırdır 
araç bulmamaya
bileğini burkmaya...

istenmiyorsa eğer 
zorla da olmuyor ki...


Tuncay D. Kalemoğlu
12.Ekim.2016, Kanlıca.

24 Eylül 2016 Cumartesi

TEKER TEKER GİDİYORLAR

teker teker gidiyor iyiler
bu kötü...
geriden gelenler ise eskiler gibi değiller
bu daha kötü...
belki de geriden gelen iyiler yok denecek kadar az
bu en kötüsü...

ama geriden gelen kötüler oldukça çok
bu hepsinden beter...


Tuncay D. Kalemoğlu
25.Eylül.2016, Kanlıca İstanbul




1 Eylül 2016 Perşembe

doğal doğa...

iyisindir
kötüsündür

doğalmış gibi görünmek ama gerçekte olmamak
bu kötüdür
anlamayanı mutlu eder
anlayanı mutlu etmez

doğal isen eğer
bu iyidir
anlayanı mutlu eder
anlamayanı da mutlu eder

doğal olup doğal olan doğada olmak
bu en iyisidir
herkesi mutlu eder...


Tuncay D. Kalemoğlu
Antalya. 01.Eylül.2016


3 Ağustos 2016 Çarşamba

halktan uzak halkız biz...

'' bu yazımı 2013 veya 2014 tarihinde Genel Kurmay Başkanlığının bir birimine-adını hatırlamıyorum, halkla ilişkiler gibi - elden imzalı olarak teslim ettim.'' 
Tuncay Doğan Kalemoğlu.


***
bir emekli asker çocuğu olarak
bu gün anladım ki ben
kendi sınırlarımızın ardında
ömürlerimizi geçirdik biz

kantinlerimiz oldu, ekmek aldık biz...
gazinolarımız oldu, vakit geçirdik biz...
kamplarımız oldu, tatillerimizi yaptık biz...
lojmanlarımız oldu, yaşadık ve barındık biz...
hastanelerimiz oldu, tedavilerimizi olduk biz...
ordu evlerimiz oldu, orada evlendik biz...
yetki alanlarımız oldu, kendi dünyamızdaydık biz...
ama hep kendimizleydik
biz bizeydik hepimiz...

futbol takımı kadar
futbol takımı oyuncusu kadar
futbol takımı başkanı kadar
halkın gözünde değeri kalmayan
biz...

tecrit olan yaşamımızda
kendi halimizde yaşadık hepimiz...

kermesler yaptı ailelerimiz
toplanan eskileri fakirlere vermek yetti bize...
sandık ki en iyisi bu idi...
mutlu olduk hepimiz...

gelin eğri oturalım
gelin doğru konuşalım...
iğneyi de kendimize batıralım...
çuvaldızı da kendimize batıralım...
hatta derim ki ben
başlarımızı da taşlara vuralım biz...
kaf dağında ki burunlarımızı aşağılara alalım biz...

kendi içimize kapandık
belki de kapatıldık
eğlencelerimizi mekanlarımızda yaptık
bayramları hep birlikte kendimizce kutladık sandık...
mutluyduk hepimiz
ama
halktan uzak kaldık biz
oysa halktık hepimiz...

el adamının inanılmaz planıydı bu belki de...
Gazi' nin neferini ve ailelerini uzaklaştırmak halktan...
başardılar...
yara derin belki
ama
artık geç kalınmış gibi görünse de
artık zaman geçmiş gibi olsa da
hayır...
halktan uzak halk olmayı yıkmaktır zaman...
halk ile beraber olmayı başarmaktır zaman...
halk ile birlikte halk olmaktır zaman...
hak ile halk olmaktır zaman...

bu
hem bizim için gereklidir...
hem Gazi' nin Cumhuriyet' i için gereklidir...
hem ülkemiz için gereklidir...
hem ülkem insanım için gereklidir...

ama
gerçek şudur ki dostlar
analarımız ile
babalarımız ile
çocuklarımız ile
Gazi' den sonra hepimiz

halktan uzak halk olduk biz...

Tuncay D.Kalemoğlu
26.Kasım.2013
Ankara

31 Temmuz 2016 Pazar

yorgun kalmak, yalnız kalmak...

kendi ahmaklıklarımdan bıktım
yorgun düştüm...
kendimce doğruyu yaptım 
çalıştım ve dinlendim
yorgunluğum kısmen bitti...

etrafımdakilerin ahmaklıklarından yıldım
yalnız kaldım...
kendimi onlardan uzak tuttum 
okudum ve dinlendim
yalnızlığım kısmen geçti...

yalnız olmak ahmakla olmaktan iyidir
yormaz...

Tuncay D. Kalemoğlu
31.Temmuz.2016
Kanlıca, İstanbul.

24 Temmuz 2016 Pazar

15 temmuz darbe sonu ortak paydada buluşmak...

sokakta 15 temmuz darbesi hakkında konuştuğumuz bey ile düşüncelerimizi sizlerle paylaşmak istedik... İzleyelim...

***
KAZANAMAYACAKLAR yazımdan alıntı...
http://tdkalemoglu.blogspot.com.tr/2010/09/kazanamayacaklar.html
***

'' El Adamını fark etmeyenlere,
El Adamına hizmet edenlere... (TDK) ''


madem işimiz zor ve çok kaybetmişiz
Gazi'nin ve Cumhuriyet'in sağladığı kazanımların 
kıymetini bilememişiz
eğri oturmuşuz bu güne kadar 
bari doğru konusalım

hatalıyız
suçluyuz
ahmak durumundayız
istisnalar hariç...

bu demektir ki kazananlar başkası
takkiyeci duruşlu olanlar...
tefeci bakışlı olanlar...

hem Gazi ve değerlerini...
hem de inanç ve Allah değerlerini kullananlar...

yani önceden gizli
ama bu gün açık ittifak içinde olanlar...
satılmışlar...
devşir-ilmişler...
hainler...

madem ki anlamışız bunu
ve çaba başlamış karınca kararınca
veya olabildiğince
demek ki
yol alınmaya başlanmış geç kalınmış olunsa da...

var mıydı bu çabalar ve uyanış önceden
evet vardı
ama tırpanlanmıştır...

şimdi gün
o an'dan bu ana sil baştan dır...
o an ki 10.Kasım.1938, saat 09.06 dır...

madem kazanan başkaları var
şimdilik...
ve onlar biz değiliz
şimdilik...
ve varsa bir kaybetme korkusu
o bizim değildir...

kaybetme korkusu olması gerekenler-indir...

kazanamayacaklar...

Tuncay D.Kalemoğlu
(30.Ağustos.2008, arşiv den)

----------------------------------------------------------------------

onurunu,milli değerlerini,bağımsızlığını
Gazi M.K.Atatürk ve silah arkadaşlarının emanetini koruyamamış

bilerek veya bilmeyerek '' EL ADAMININ PEZEVENKİ '' olmuş
bireylerin-milletin-ülkenin bir ferdi olarak
aksi olana kadar ve bu gün için hak etmediğimiz
beyhude '' ZAFER BAYRAMI '' kutlamalarını istemiyorum...

30.ağustos.2010,
Tuncay D.Kalemoglu

4 Temmuz 2016 Pazartesi

güzel bayramlar olsun...

'' aile sevgisi ve sıcaklığına... (TDK) ''

2006'da yazmıştım bir bayram sonrası
'' çaydanlık sesi '' 'ni (*)
aile beraber geçirmişti o bayram günlerini...

dede
anneanne
babaanne
çocuklar
torunlar...

bu gün iki eksik var bizim ailede
içimizde o günden bu güne
Gül anne...
Bekir dede...

***
bizler
bizim neslin büyük bir çoğunluğu
soba başında büyüdü 

ders çalışırken yanında
bir çoğumuz mangal ile ısıtılan odalarda uyuduk...
üstüne konulan güğümlerde sular ısındı
o su ile leğen içinde 
yıkanıldı 
yunuldu...

soba üstüne atılan 
mandalina ve portakal kabuklarının kokuları
tüter bir çoğumuzun burnunda bu gün 
soba üstüne konulan çaydanlık suyunun sesi
kulaklarımızdadır çoğunun
tıslardı buhar olunca kenarından
kaynayınca ve zamanı gelince 
çayı demlemek için konulurdu 
üstteki küçük olanının içine
taşardı alt çaydanlıktan soba üstüne sular
ses çıkarırdı zıplarken kızgın soba üstünde...

işte buydu sevgiyi ve aileyi simgeleyen 
benim '' çaydanlık sesi '' ...

eski radyodan
'' yurttan sesler korosu '' türküleri
'' türk sanat müziği korosu '' fasılları
çalar söylerlerdi gönül damarlarımıza...
işte bunlardı gönül telimizi titreten'' çaydanlık şarkıları '' ...

bunlar ile büyüdük bizler
ailelerimizin sevgisi ve terbiyesi yumağında...
bu sebeple tünemiyor bunlara sahip olanlar
yalan
çirkin
sahte 
'' el adamı'' değerlerinin üzerine...
aramıyor
aklı
bilimi
erdemi
sevgiyi
kardeşliği
dini
inancı
'' el  adamı'' 'nın '' ayak kapıları '' 'nda ...
'' el adamı '' nın gizli yapılarında...

sevdikleri değerleri yanında ve elinde olanlar 
kıymet bilsinler
sokulup konsunlar üzerilerine olsunlar beraber
yoksa fayda yok kimseye
ve yar olmuyor kar etmiyor insana 
başkasına ait olan değerler...

***

değer bilen birey yoksa '' aile '' yok...
aile yoksa '' birlik içinde olan toplum '' yok...
birlik içinde olan toplum yoksa '' millet '' yok...
millet yoksa '' ulus devlet '' yok...
ulus devlet yok ise '' kendine ait bayramın '' yok...
kendine ait bayramın yok ise '' bağımsızlık '' yok...
bağımsızlık yoksa '' yaşam hakkı '' yok...
yaşam hakkı yoksa '' aile '' yok...

aile yoksa birey de yok... (TDK)

düzeltiyorum...
aile olur ama
bireylerin ve ardından toplumların güdüldüğü kadarıyla aile olur...
iki nesile kalmaz bu gidişle...(TDK)

kıymeti bilinmeli değerlerimizin
zira 
elinde iken 
yanında iken 
hayatta iken 
anlaşılmıyor diyor bazı dostlar
sevdiklerini önceden kaybedenler...

hadi daha henüz birlikteyken
güzel bayramlar olsun...

Tuncay D.Kalemoğlu
5. Temmuz 2016

(*) ÇAYDANLIK SESİ
http://tdkalemoglu.blogspot.com.tr/2010/11/caydanlik-sesi.html

16 Haziran 2016 Perşembe

on beşliler...

on beşliler ağıtını oyun havası sanıp göbek atıp kıvırtanlara...

on beşliler

dün

kurtuluş savaşına katılmak için okulundan kaçanlar...
lise öğrencileri
bildiğim Kayseri Melik Gazi Lisesi
yıllıklarına '' bu yıl mezun verilememiştir...'' yazılan okul...

ve bildiğim diğer liseler
Galatasaray Lisesi
Kabataş Erkek Lisesi
Vefa lisesi
Karaman Lisesi
Heybeliada Deniz Lisesi
Sivas Lisesi

diğer liseler
diğer lise öğrencileri
veya liseli olmayan on beşliler
o günlerde
dün
kurtuluş savaşına gidenler
gönüllü
kime karşı
gericiliğe ve bölücülüğe karşı...
el adamının desteklediği bölücülük ve gericilik...

o gün...
dün...

Tokat' lı on beşliler (***)
liseliydiler veya değillerdi
ama hepsi de on beşliler idi 
Çanakkale' de şehit edildiler...
Sarıkamış' da şehit edildiler...

onlar için türkü yapıldı ağıt yakıldı
yıllar geçti ağıt olduğu unutuldu
sonrası
o türküyle göbekler atıldı
ağıt türkü eğlencelere ve sofralara meze yapıldı...
bilmeyenlerce...
gerçek tarihimizin bilincinden yoksun olanlarca...

neden

çünkü eğitim
çünkü eğitimsizlik
çünkü kötü eğitim

bu
adım adım
Cumhuriyet sonrası 
düze çıkarılmaya başlanan eğitimin yıkılması...

kim ister eğitimsiz bir milleti
kim ister sanatsız yetişen kitleyi
kim ister laboratuvar yerine rahleyi 
kim ister milli değerlerden ve ilimden uzak illeti
ümmeti...

el adamı...
gericiler...

klasik edebiyat ve müzik üzerine çalışan
tarlayı süren eken
ekini biçen
tuğlayı harç ile ören
çağdaş
diline dinine kültürüne tarihine bağlı 
köyünde kasabasında tiyatro yapan Anadolu halkını kim istemez
bu değerler üzerine kurulan Gazi' nin güçlü Cumhuriyetini kim istemez

el adamı istemez...
gericiler istemez...

köy enstitüleri kapatılır...
eğitim el adamına bırakılır...

sonuç
sonuç bu günkü cahil nesil yaratılır...

sonrası
sonrası olan bu gün yaşanan
teke tek televizyon programında anlatırlar
Kevser Ç. ve Nuray B. kızlarımız
onlar da henüz on beşin az üstü
Humeyni' yi sever ama Atatürk' ü sevmezler...
keşke İngilizler başımızda olsaydı derler (*)
ne demeli
ne etmeli de bu akıllar yunmalı eğitilmeli
zor...

sonrası
sonrası olan bu gün yaşanan
o daha on beşli
Azra S. kızımız Prof. Nihat H. na televizyon da sorar
''astronotlar uzayda nasıl abdest alır hocam...'' diye...
profesör lafı ağzında geveler... 
'' inşallah kızım bir gün biz de uzayda cuma namazı kılarız '' der...
ne etmeli de bu çocukcağız(lar) kurtarılmalı...
Azra S. kızımızın durumu zor...
Nihat H. hocamızın durumu ondan da zor...

sonrası
sonrası olan bu gün yaşanan
Prof. Dr. Mustafa A. TRT devlet televizyonunda şöyle der
'' namaz kılmayan hayvandır...'' (**)
buna gerçek müminler üzülür...
bununla bağnaz kafalar kudurur...

sonrası
sonrası olan bu gün yaşanan
TRT Kurdi' de bir programa katılan
Şemsettin Ö. şöyle demiş orada 
ve başka bir televizyon programında
'' namaz kılmayan idam edilir...''
bunu söyleyen kimlermiş
imam Ebuhanife
imam Malik
imam Şafi
imam Ahmet İbrahem-bel...
ve
'' idam edilenin cesedi çöpe atılır...'' demiş bunlar(****)
kim bu imamlar
ayrı ayrı mezheplerde yol tutanlar...
ve peşlerinden giden ümmet(ler)...

namaz kılınmasının öğüdü var Kuran' da
namaz kılmayanı idam edin yok Kuran' da...
uydurma
dinimizde olmayan mezheplerin imamlarının uydurmaları...
sonrası kara yüzlülerin bağnaz yol almaları...
doğru olan altı yüz hadis yerine uydurulmuş on bin hadis
ortalıklarda dolaşan yalan yanlış dokuz bin dört yüz habis...

ve bunları dinleyen zavallı akıllar...
ve bunları dinleyen zavallı insanlar...
temiz ve doğru olan dinimiz yerine
kara kafalar dolaşmakta bu gün gerine gerine...

sonuç
sonuç bu günkü cahil nesil yaratılır...
hem ülkemizde hem dünyada...
sonuç Gazi' nin Cumhuriyeti yıkılır...
yıkılmadı diyen beri gelsin
kur kurabilirsen sil baştan artık...

sonuç
emperyalist ülkeyi arzulayan kafa...
şeriat liderini seven bitmiş akıllar...
cahil sorular soran zavallı çocuklar...
bağnaz kafalı eğitimci titri olanlar...
millet değil ümmet olmak isteyen bir toplum...

ortak yanları Cumhuriyet ve Gazi düşmanı olmaları...

bunlar bazıları
görünen
buz dağının görüneni bile değil
buz dağının belki de damlaları
buz dağı büyük
çok daha büyük

profesörlerin dili
yetişmemiş insanın cahili
sokakta kafa kesenin palası
hepsi birbirleriyle ilintili
anlamayan beri gelsin...

dün sağ sol...
bu gün siz biz...
aynı oyun farklı boyut...
el adamının her daim kullandığı büyük tuzak...
el adamının her daim kullandığı büyük oyun...

***
ne yaparsanız yapın
bunu Gazi' nin neferlerine anlatamazsınız...
bilgi ve ilim dışı
edep ve akıl dışı yaklaşımınızı...
Cumhuriyet ve Gazi düşmanlığınızı...
bazen dil ile bazen pala ile bağnaz saldırılarınızı...
öncesi sinsi ve gizli
artık değil...

***
on beşliler 
bu gün

akıl ile...
bilim ile...
inanç ile...
pala değil dil ile...
eğitimleriyle...
akıllarıyla...
yürekleriyle...
Gazi ve Cumhuriyet yolunda...

on beşliler
TLB
Türkiye Liseliler Birliği...

***
Tuncay D. Kalemoğlu
15.Haziran.2016, Antalya.

***

(*)teke tek programı, 2008,
https://www.youtube.com/watch?v=jVuisDQeaY4

(**) Prof. Dr. Mustafa A.
https://www.youtube.com/watch?v=SjwCbGGgmeI

(***) HEY ON BEŞLİ...
http://tdkalemoglu.blogspot.com.tr/2014/11/hey-on-besli.html

(****) TRT Kurdi, Şemsettin Ö.
http://www.grihat.com.tr/trtde-program-yapan-ozaykan-namaz-kilmayan-idam-edilir-49959h.htm