14 Aralık 2020 Pazartesi

ZEYTİN DİKECEKSİN...

Allah' da biliyor ya
hiç de öyle deliler gibi şiirci şucu bucu filan değilim...
üstelik
edebiyatın bir iki kenarından geçerken
bakmışlığım varsa da üç beş kazara
anlamamda...

hele dilbilgisi konusunda berbatımdır...
ne de' leri ne de da' ları 
doğru dürüst yerleştiremem kelimelere satırlara...

ayrıca sorun bakalım bilir miyim
aruz neymiş 
vezin iyi miymiş
zinhar bilmem...
hele hele
Nazım Hikmet hayranı havalarında hiç değilim...

tamam
Bedri Rahmi Eyüboğlu' nun '' KARADUT '' şiirini severim...
sevmekten de ötesi ya...
o' da
daha
yeni...
bir yıl olacak neredeyse on altı gün sonra
o şiirin de bulunduğu kitap bana verileli...

ama...

dinleyince Nazım' ın '' Yaşamaya Dair...'' şiirini
bu sabah vakti...
zorla değil ya
sadece o satırları sevdim...
sadece o bölümden etkilendim...
hepsi güzel olsa da
söyleyeyim size nedir asıl sevdiğim...

ne şiir
ne yazan
ne okuyan
ne sözleri
ne şiirin anlamı
ne şu
ne bu
ne bir hayatın yaşanması
ne bir insanın ölümü...

asıl bu şiirin beni yakalayan bölümü
'' zeytin dikeceksin yetmişinde...''  öğüdü...


TDK
tuncaydoğanKALEMoğlu

https://twitter.com/tdkalemoglu
14.aralık.2020. 
İSTANBUL / Sefaköy


24 Kasım 2020 Salı

BOĞAZ...

hiç değeri olmayan dokuz sıfırın önüne
bir rakamı konulursa
adı milyar olur...

olumsuz sözler söylenen şehrin önüne
BOĞAZ konulursa
adı şehr-i Stanbul olur...

tuncaydoğankalemoğlu
https://twitter.com/tdkalemoglu
Kasım. 2020, Arnavutköy / İstanbul


18 Ekim 2020 Pazar

SESSİZLİKTE SEYRETTİM HEPSİNİ SESSİZCE ...

bu sabah balıkçı teknelerinin oraya gittim Turgutreis te
oturdum kahvelerine
iki farklı dünya vardı önümde
sol karşım büyük yatların teknelerin limanıydı
sağ yanım küçük balıkçı motorlarının sığınağı...

Ege denizine doğru 
baktım önce
daha doğrusu Akdeniz' e
deniz bana aynı kokusuyla koktu gene
sular da sakindi 
biraz da sessizlik vardı çevrede
zira sonbahardı ya artık zaman
dışarıdan kasabaya gelenler geri gitmişti evlerine 
ondan...

bu aralar dalgalanma da yoktu
ne denizde 
ne de bu denizler benim diyenlerin gönlünde...
şimdilik...

bir martı uçtu sol üst yanımdan 
yatların yelken direklerinin üzerinden 
uzaklardan
üstümden geçerken ses verdi o martı sesiyle
sanki onları sevdiğimi bilircesine...
bildiğimiz martı işte...

sağ yanda karşıda 
kışlama için karaya çekilmiş bir balıkçı motoru vardı
altında üstünde bir şeyler yapan 
üç beş adam çalışıyorlardı...
alttaki boyayı temizliyorlardı spiralleriyle 
diğer yandan da 
tamir ve çekiç sesleri sessizliği bozarken
martının sesi karıştı gitti hepsinin gürültüsüne...

ağır aksak ritmiyle
önümdeki kayalara yavaşça vuran sudan gelen ses
sakin sakin çarparken alttan oralara
sanki bir bendirin derisine hafiften vurur gibiydi...
ya da bir kudüm sesi gibiydi galiba
bilenin bildiği o ses gibi...
hafiften
dum
dum
işte o an dalgaların ritmi 
dinlendiren bir ses olarak girdi içime...

her biri gözümü dinlendirdi...
her bir diğeri sözümü dillendirdi...

az uzakta aniden beliren bir balık ortamın sakinliğini bozdu
denizin üzerinden yirmi otuz santim yukarı
iki üç metre mesafeyle ileriye doğru 
beş altı kere dalıp çıkarak sudan zıpladı durdu
anlamam ya balıklardan hiç 
kefal miydi acaba 
ya da ne ise işte.

oturup seyrederken
öylesine kıyıda etrafı
bir balıkçı kayıklarına baktım bir denize bir de gökyüzüne...
o an resmetmek istedim gördüklerimi bir yerlere
yaşananları da yazasım geldi içimden kağıda...

tariflemeliydim olanları...
tarihlemeliydim olayları...

renkler vardı oralarda yaşayan ve hayatı yaşatan...
aralarda biraz gri biraz diğer tonlar da vardı elbette
ama asıl renkler insan ve doğaydı
neredeyse çoğunun rengi aynıydı bana...

ya beyaz idi... 
ya da mavi...

ama ne bir kalem vardı yanımda resmedecek bunları
zaten beceremezdim de çizmeyi
ne de bir kağıt vardı yazmaya tekneleri 
balıkları martıları suları 
taşımalıydım aslında her zaman kalemi yanımda
bir de kalemin yanında kağıdı...

madem yoktu hiçbiri elimde
ben de o zaman kaydettim hepsini tek tek kendime...

benliğime...
belleğime...

gözüme çizdim gördüklerimi...
dilime yazdım sözcüklerimi...

ardından kahvemden bir yudum daha aldım
tütünümden bir nefes daha çektim içime...

sonra giderayak yaz mevsimi bitimi
bütün gördüklerimi yerleştirdim sineme... 

gökyüzünü de...
kayıkları da...
tekneleri de...
balıkçıları da...
balığı da...
dalgaları da...
ufku da...
deniz kokusunu da...
renkleri de...

iyiydi hepsi 
iyi de geldi
çünkü her yer doğal güzel ve sessizdi...

ben de
sessizlikte seyrettim hepsini sessizce...

denizi de...
martıyı da...
beyazı da...
maviyi de...


tuncaydoğanKALEMoğlu
https://twitter.com/tdkalemoglu
16. ekim. 2020, 
Bodrum / Turgutreis

2 Ekim 2020 Cuma

BİTMİŞİZ...

bir baktım ki 
geldi geldim gelmiş gelmişim...

bir baktım ki 
gitti gittim gitmiş gitmişim...

bir baktım ki 
öyle gerekti gerektim gerekmiş gerekmişim...

bir baktım ki 
bitti bittim bitmiş bitmişim...

bir baktım ki
bitmişiz...

tuncaydoğanKALEMoğlu
https://twitter.com/tdkalemoglu
02.02
3. ekim. 2020, Bodrum / Turgutreis

14 Eylül 2020 Pazartesi

HEPSİ BU KADAR...

neyse o kadar...
neysem o kadar...
neysen o kadar...
neysek o kadar...

hepsi bu kadar...

tuncaydoğanKALEMoğlu
https://twitter.com/tdkalemoglu
9.eylül.2020, Bodrum, Turgutreis

1 Ağustos 2020 Cumartesi

AŞK...

aşk iki tadı birden tattırırmış...
aşk iki yükü birden taşıttırırmış...
tatlısı olanıymış...
acısı olanıymış...

yüreği olan iki tadı birden tatsın tadabilirse...
gücü olan iki yükü birden taşısın taşıyabilirse... 


tuncaydoğanKALEMoğlu
28. haziran, 2020
02.02
Bodrum / Turgutreis

30 Temmuz 2020 Perşembe

KADIN OLMAK ERKEK OLMAK...

kadın olmak başka bir şey...
bir erkeğe kadın olabilmek daha başka bir şey...
erkek olmak başka bir şey...
bir kadına erkek olabilmek daha başka bir şey...

işte bu böyle bir şey...

tuncaydoğankalemoğlu
30. temmuz.2020,
02.02
Bodrum / Turgutreis


12 Temmuz 2020 Pazar

İNSANIN KENDİ İÇİNDE...

hayatın keyfi mi...

bazen bir martının kanatlarında ve uçtuğu gökyüzünün özgür maviliklerinde...
bazen saatlerce anlatılamayan çok şeyleri üç kelimeyle açıklayan iki satır şiirde...
bazen bir kadeh şarabın içindeki üzüm kokusunda damak lezzetinde...
bazen insanı bir yerden bir yere alıp götüren bir müziğin iki notasında nağmesinde...
bazen içilen bir demli çayda ve karşınızda bardağını karıştıranın sıcak sohbetinde...
bazen bir somundan koparılan lokma ekmek ile bir tas çorbanın kıymetinde...
bazen ufka dalan kısılmış bir gözün sardığı tütününden içine çektiği bir tek nefesinde...
bazen deniz kenarında yosun kokusu ve kadehteki yudum ile dinlenen dalga sesinde...

alınabilen nefeste...
tadılabilen lezzette...
yatılabilen döşekte...

sorsan gönüle 
sorsan dile
anlatır günlerce...

oysa hayatın keyfi '' insanın kendi içinde...''

tuncaydoğankalemoğlu
12. temmuz, 2020
Bodrum / Turgutreis
https://twitter.com/tdkalemoglu

13 Haziran 2020 Cumartesi

gümüş kaşık tahta kaşık...

hangisidir doğru olanı

'' ağzında gümüş kaşıkla doğanlardan değilim ben...'' 
diyerek mutsuz yaşlanmak mı...

'' tahta kaşıkla doğdum ama doydum şükür...'' 
diyerek mutlu yaşamak mı...

tuncaydoğanKALEMoğlu
9. haziran. 2020
Sefaköy / İstanbul

25 Nisan 2020 Cumartesi

kırmızı yaprak...

sessizce yer etmiş sanki sarı hazan mevsimi 
doğanın tüm doğal yüzünde...
ama halen kırmızı bir yaprak canlı durmakta sanki
fıtri olan en bariz yerinde...

TDK
tuncaydoganKALEMOĞLU
17. Kasım. 2019
02.02
Turgutreis, Bodrum

.

20 Nisan 2020 Pazartesi

BİR YERE KADAR...

bir akıl görürse eğer olabilecekleri hayat iyi anlaşılabiliyor

buna galebe çalmak diyor kimileri...
bir de geçirmişlik görmüşlük varsa eğer yaşam fark edilebiliyor
buna da bittecrübe diyor birileri...

hangisi ağır basar derseniz yaşamda
akıl mı
duygu mu
bilemem
belki bazen biri
bazen de belki diğeri
bir arada değillerse gariplerim eğer her ikisi de 
öksüzdür aslında kendince her biri...

ne akıl yetiyor bir başına tat alıp yaşamaya 
ne de duygu yeterli oluyor tek başına yol almaya ...
eğer bir aradalar ise akıl ve duygu
bu her ikisine de bir şans yolu...
eğer yoksunlarsa birbirlerinden ve eksikse öteki diğerinden
yırtınsan da çoğu zaman yaşam gider hep tersine doğru...

bunun neticesi

yaşarken karşılaştığımız şudur ki
biri
olanları umursamazmış gibi gösteren kişidir bulunduğu ortama
bu ona hep zor olanıdır...
diğeri
gerçek olmayan yüzler takınan kişidir karşısındaki seyreden koltuklara
bunun sahibi hep rolün yapanıdır...

bu böyle devam eder durur hayatta
eğer o ruhu doyuramıyor ise bir arada olamayan akıl ve duygu
ruhu yoran istenmedik roller sürüp gider kendince doğaçlama
işte bu da en zor olanıdır...

yıpratır...

ya oynanır roller zaman akıp gider ki bu muhtemelen her andır
bunu en iyi hisseden akşamları yastığa başını koyandır
neredeyse bu kaçınılmaz yaşanandır her gün...
ya da bir gün ne rol yapan kalır ne de seyreden koltuklar
konulduğunda beden-i insan ve yüzü kabe-i muazzama doğru
işte bu da nihayete eren son andır o gün...

sanırım deniliyor ki bu yüzden
önce ruhunu doyur diyor bilen...

bir yanda
dolu dizgin yaşamak isteyen genç ruhun doyumsuzluğu
diğer yanda 
uzaktan izlemekte olan doymuş ruhun uyumsuzluğu...
bir yanda 
yaşanmak istenen yirmili yaşların kendince doğruları ve duyguları
diğer yanda 
gözlemleyen altmışlı yaşların kendince aklı ve sessiz bakışları...
bir yanda 
asla dizginlenemeyecek olan kanı kaynayan gençliğin duygu ve ruhu...
diğer yanda 
aslı dinginleşmek isteyen tecrübe-i kat' i yenin aklı ve ruhu...

zorlayan ve hep zorlayacak olan ise...

yaş yokken başta
yaş çokmuş gibi davranmaya çalışmak ve çırpınmak o yaşta...
yaş çokken başta
yaş yokmuş gibi olmaya çalışmak ve özenmek bu yaşta...

oysa

zor olmayan zamanında yapılan
doğaya aykırı olmayan...
zor olan ise zamansız yaşanılmak istenen
doğaya aykırı olan...

işte akıl ve duygunun içine düştüğü kaçınılmaz girdaptır bu...

yapılacaksa eğer olacak olan 
yapılacak...
engel olunamıyorsa bazı şeylere
yaşanılacak...
beyhude çabalar bazen değiştirmek için yazgıyı acz-i insani 
olacak...

bu bazen keyif olur
bazen de keder
ama hepsi kader...

ister yaş olmuş olan ol
ister yaş almış olan ol
küçüğüm
büyüğüm...
ne akıl ne de duygu engel olamıyor çoğu zaman olacaklara
nelerse kadere yazılmış olanlara
işte her nelerse onlara...

bazen renkli  bakışlardan taşan gözlere...
bazen de kırmızı dudaklara pelesenk olan sözlere...

yapılır...
yapılmaz...
istenir...
istenmez...
olur...
olmaz...
edilir...
edilmez...
bilemem...

iyi de nereye kadar...

bir yere kadar...

tuncaydoğanKALEMoğlu
02.02
20. nisan. 2020
Sefaköy / İstanbul

18 Mart 2020 Çarşamba

KAR TANESİ Mİ...

bilmiyorum güzel olan  hangisi...
biri 
gönlü güzel olan yârin dili mi...
diğeri 
erimemiş ve üzerine basılmamış kar tanesi mi...


tuncaydoğanKALEMoğlu
19. mart.2020, Ankara

17 Mart 2020 Salı

'' ÇANAKKALE '' DENİLİYOR BUNUN ADINA...

kim bilebilir 
dört metre sonrası şehadetini bilerek siperden çıkan
vatan için savaşan yüreğin 
duygusunu...

kim bilebilir
el kurşunuyla vatan kurşununun havada çarpışıp
neden iç içe girip 
buluştuğunu...

kim bilebilir 
bu topraklar için toprağa düşenin
vatan için şehit olabilen yüreğin ne 
olduğunu...

bunu orada yaşayanların dışında...

işte
'' Çanakkale '' deniliyor bunun adına...


TDK
tuncaydoğanKALEMoğlu
18. mart. 2020,
İstanbul / Sefaköy


8 Ocak 2020 Çarşamba

içinden gelmek...

içinden geldiği gibi olanı güzel...
içinden geliyormuş gibi olanı değil...

TDK
tuncaydoğanKALEMoğlu
24. Kasım. 2019, 
Turgutreis / Bodrum

5 Ocak 2020 Pazar

botoks,detoks...

acınası akıl ve ruh botoks yapar...
sevilesi ruh ve akıl detoks yapar...

tuncaydoğanKALEMoğlu
https://twitter.com/tdkalemoglu
31. aralık. 2019
Ankara