11 Kasım 2012 Pazar

BİR YÜZ YILDA BİR GELEN TARİH... 10.11.12... GAZİ...



BİR YÜZ YILDA BİR GELEN TARİH… 10.11.12…
BİR YÜZ YILDA BİR GELEN DAHİ… GAZİ…
( korkanlara… TDK)

BU TARİH BİR YÜZ YILDA BİR GELİR BABA…

Ankara-Antalya uçağına yetişmek için bindiğimiz araçta küçük oğlum bana dönerek;
‘’ Biliyor musun baba, bu tarih bir yüz yılda bir gelir, 10.11.12…’’ dedi.

TANDOĞAN, ANITKABİR VE İZDİHAM…

Otobüsümüz Ankara’ya sabah 06.00’ da ulaştı. Saat 06.45’ de Tandoğan meydanına ulaştık. Görevli ve katılımcı sayısı çok azdı. Meydan 07.30’ da doldu, o zamanlarda Polis Barikat kurdu. Saat 08.00’ de ve sonrası izdiham başladı. Barikatların yedi sekiz metre önündeydik. İzdihamın sıkıştırdığı, bir kargaşa olur düşüncesi ile oğluma siper etmek için ciğerci dükkânının önündeki ağacın gövdesine yanaştım açıkçası…
TGB’ nin barikat önüne ve yanımıza getirdiği otobüs üzerinden yaptığı olumlu anons, kitleleri sıkışıklığa karşı uyarması, seviyeli ve taşkınlığa yol vermeyen duygu yüklü kutlama söylemleri, kitleyi kontrol eden akıllı ve yönlendirici bir yol olmuştur…

‘’ Ata’ mızı anmayı, bu günü kutlamamızı, Cumhuriyet’ i korumamızı engelleyemeyecekler. Merak etmeyin, Ata’ mız için dağıtacağımız karanfilleri alın, birazdan ona gideceğiz… Onu yıkmak isteyenler artık savunma döneminin bittiğini bilmelidirler…’’  dediler özetle…

Ve bu uğurda ölenlerin, öldürülenlerin, şehitlerin, Kuvayı Milliye şehitlerinin, hapiste yatanların tek tek anılması anlamlı oldu ardından…

***
Öğrencilik yıllarımda, 1976-1981, Tandoğan meydanı çok haykırışlara şahit olmuştu. O günler meydanda, ortasında heykel olan havuz vardı Metro binasının yerinde. Her Cumhuriyet ve sonrası yapılar ve bir bir yok edilen semboller gibi o da yerinde değildi artık. Ama Ata’ ya Cumhuriyet’ e sahip olmak isteyenler orada idi… Kendi ülkesinin liderinin ismini anıyor ve sloganlarını haykırıyor ve taşıyorlardı nefesleri ile ve pankartlar ile… Bayraklar ellerinde, yüreklerinde... Ama aynı sözleri haykırarak… Aynı yolda, meydanda…

‘’ TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE…’’

Ve o günler insanımızı insanımıza SAĞ SOL DEDİRTİP, kirli oyunları ile kırdıran ‘’ el adamı ‘’ ve ‘’ piyonları ‘’ gene ülkemizdeydi, gitmemişlerdi, tamamıyla yerleşmişlerdi… Hem de oldukça yol alarak…
***

Erken saatlerde Ankara dışından gelen ve alanı dolduranların olduğu kalabalık alan, daha sonra gelenler ile doldu. Saat 07.30’ dan saat 09.40’ a kadar yağan sağanak yağmur herkesi iliklerine kadar sırılsıklam etmişti… Daha sonra ara ile devam etti.

‘’ Çok üşüdüm baba, ellerim uyuştu…’’ dedi oğlum, saat 08.00 civarı...
‘’ İstersen gidelim…’’ dedim.
‘’ Şakamı yapıyorsun baba, hayır…’’ dedi…

Oysa kendi adıma ben, küçük oğlumu ve meydandaki insanları seyrederken, öğrencilik yıllarımda bu meydanda ülke ve bağımsızlık için haykıranları, ‘’ TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE ‘’ diye çırpınanları, ardından asılanları, tırpanlananları düşünüyordum… O günlerde Tandoğan meydanındaki yurt binamızdan seyrederken onları, yanlarında olmadığım için özür diliyordum hepsinden… Yeni uyanan ve anlayan, uzun yıllar birçok gibi uyuyan ve geç uyanan ‘’ ahmaz(*)’’  lardan biri olarak… Sessizce…

Saat 09.05’ Ata’ ya saygı için dimdik durduk ve ardından istiklal marşımızı söyledik. Tüm ülke ile beraber… Orada olan ve olamayanlar ile… Tek gönül… Tek yürek…
Saat 09.40’ da barikatlar artık durdurulamayacak kadar yüklü idi bekleyemeyecek insanların coşkusu ile… Çaresiz veya program gereği, bilemem, barikatlar açıldı ve insanlar sel oldu aktı Anıtkabir’ e…
Aslanlı yolun tam başlangıcındaki merdivenler bekleyenler ile dolu idi. Kitle kitleler ile kucaklaştı coşkuyla. Sanki uzaktan görevliler ile anlaşamadıkları bir şey vardı gibiydi. Yaklaşık yirmi dakika sonra TGB’ li gençler ve çevresindekiler kol kola girip ‘’ haydi ‘’ dedikleri an Aslanlı yola doğru yürüyüş başladı, Kurtuluş savaşı simgesi kağnılar ile, akarcasına...


Hani aynı seviyedeki düz ve uzun bir bendi aşmak isteyen( merdivenler) …
Aynı anda aynı güç ve ivme ile akan su gibi(gençler ve halk…)…
Oluşan bir şelale misali…
Ama suyun aksine terse aktılar, yukarı doğru…
Gazi’ ye doğru…
Aynı anda ve oluk oluk…
Dostu heyecanlandıracak…
Düşmanı korkutacak birliktelik ve güçle…
TGB… 

Merak etmekteyim, Cumhuriyet değerleri, madenler, eğitim, yolsuzluklar ve benzerleri için bu organizasyonlar yapılacak mı? Yapılırsa katılımcılar olacak mı? Atatürkçülerden ve değilim diyenlerden...

Umarım 40 yıl sonra oğlum bu meydanı, ülkemin düştüğü bu durum yerine, özgür, çağdaş, kültürüne ve geleneklerine kavuşmuş, dilini, dinini, gerçek tarihini Cumhuriyet’ ini sahiplenmiş ve korumuş, eğitimli bir insan olarak ziyaret edecektir… TDK.

MOZOLENİN YANINA GİRİŞ VE İZDİHAM…

Alan dolu. Ankara dışından erken gelenlerden olduğumuz için önler deyiz  Aslanlı yoldan gelenler durmuyor, anıt merdivenlerinde yığılan insanlar, neden olduğunu anlayamadığım ve bir türlü açılmayan, açılamayan Ata’ nın mozolesinin olduğu kapılarına sıkışmış kitle, onların sabırsız tepkileri ve sanırım mecburiyetten açılan önce bir, sonra üç demir kapı. Halkın ve TGB’ nin ısrarı ile…
Yasaklanan Bayramlar ve Ata’ yı anma… Yasaklanan Ata' nın Mozolesine girme… Ya da geç açılan. Ama niye… Kafalara yazılması gereken soru… Ama insanları tutamadılar…

Tutamadılar…
Tutamayacaklar dı…
Tutamayacaklar da…

Bundan korkan ve yol haritası çizecek olan ‘’ el adamı ‘’ ve ‘’ piyonları ‘’ mutlaka ciddiye alınmalıdır…

İçeri girmek, Ata’ ya saygı duruşu yapmak ve içeriye girdikten sonra dışarı çıkmak tam bir izdiham idi… Anlamak mümkün değildi kapıların açılmamasını. Ama anlamak çok mümkün idi kitlenin neden durdurulamadığını…
Hissetmek lazımdı, sadece hissetmek…

HALKTAN UZAK KALAN HALK…

Protokolde olanlar ve onlar gibiler yıllarca halktan uzak kaldılar. Törenler, mevkiler, imkânlar ve halktan uzak kalmalar… Ve ‘’ el adamı ‘’ nın hizmetkarı olmak…

oysa onlar da halk idi
ama halktan uzak halk oldular bu güne…
ve sonrasında da böyle olacaktır
değişmez ise…
halktan uzak olan ‘’ el adamı ‘’ nın yemi olur…
yem olanların ve veya sessiz olanların yönlendirilecek ‘’gem’’ i olur…

Tandoğan’ da bekleyen halkın arasında ve yanında değildiler…
kimisi ‘’ el adamına yem… ‘’ idiler…
kimisi ‘’ el adamı ‘’ nın ‘’ gem’’ ine biat ettiler…
kimisi sessize yatan idiler…
ama halk ile beraber değildiler…

Gazi’ nin önünde her biri
tek başlarına ve yalnız idiler… 
oysa biz hepimiz 
dışarıda onlarca milyon
hep beraber idik
tek yürek birlikteydik… 
TDK

ANITKABİR MEYDANI, İNÖNÜ, GAZİ VE CİVA ZEHİRİ GİBİ ÖLDÜREN…

Anıtkabir’ in çıkış merdivenlerinin üstüne zar zor ulaştığımız zaman geriye dönüp alana baktığımda  herkesin yüzü Ata tarafına bakıyordu. Ben ileride İsmet İnönü’ nün yattığı yer ve mermeri aradan zor görüyordum.

Geride kalmak, olmak, her yıl bu anı yaşamak… Yaşamı boyunca Gazi’ nin yanında(!) olmak ve ardından… Şevket Süreyya Aydemir’ in kitabında bahsettiği ‘’ İKİNCİ ADAM ‘’  olmak… Paraların üzerinden onun resimlerini kaldırıp kendi resimlerini koyduktan sonra… Ata’ nın kapattığı ve tüm mal varlıklarını Köy Enstitülerine devrettiği Türk Mason Localarını açıp… Ardından Köy enstitülerini kapatıp onlara verilen mal varlıklarını tekrar Mason Localarına vermek(kitaplar )… Gazi’ nin ölümünden(!), kimilerine göre zehirlenerek öldürülmesinden( kitaplar) kısa bir süre kadar sonra, ‘’ el adam ‘’ ları ile anlaşmalar  imzalamasından, krediler almasından, bağımsızlığımızı yok eden anlaşmalar imzalamasından sonra…
Ceza mı idi onun için Gazi’ nin karşısına konulmak ve onu seyretmek… Orada olmak ve o dahinin bunca yıllara rağmen zorlama olmadan sevilmesi, sayılması… Ölümden sonra halkın hep ona gelmesi, yüzlerinin Gazi’ ye, sırtlarının kendisine dönük olması… Ve geriden seyretmek…


cıva zehiri gibi öldürücü idi belki de...
öldürene de(!), öldürtene de (!), seyredene de(!)…
Gazi’ ye akan sevgi dolu insan selinde…
belki de İlahi Adalet idi…
bakmak yeniden bin kere doğan Gazi' ye ülkenin kalbinde...

cıva zehiri ile ölürcesine bakmak zulum idi ona bin kere…  
yaşarken ya da ölümden sonra mezarda...
görmek ve yaşamak gerçeği... 
kullanılmış olmak ve hata yapmak...
bakarken karşıdan Gazi' ye... 

***
‘’ EL ADAMI ‘’ NIN ZEHİRİ…

Gizlenen ve saklanan devşirilmiş, satın alınmış, kişiliksiz birey-ler-di ve düşünceleri…

İn-önü-n den çıkıp açığa…
Zemin bulduğu,  efendilerinin yarattığı ortamda…
Edindiği büründüğü farklı güvenilir bir mintana…
Hele değil ikinci-üçüncü- beşinci
İllaki ki de ve de belki de adam bile olamayacak olan ve veya olanlar…
Rahatlıkla İhanet ettikleri ülkeye ve verdikleri kurtuluş savaşına…
Lanetlik içinde silah arkadaş-lar-ına,  Gazi’ye ve Vatana…
Ellerinin altındaki Civa gibi dimağ ve yürek olan ‘’ sarı zeybek ‘’ ‘e
Düşünmeden, utanmadan, sıkılmadan son etti-ler yaşamını…
İşte bir ulus yaratan vatan evladının katledişi idi söylenilen ve muhtemelen yapılan…

Civa gibi zehirdi kullandıkları akılla, Gazi’ yi öldüren…
İle-lebet kalplerde yaşayacak ve unutulmayacak dahi olan…
Mart 2012.TDK

(…) SEFER SAYILI UÇAK İÇİN SON ÇAĞRI…

İlk defa 74 yıldır, bu ülkenin başbakanı On Kasım Ata’ yı anma törenlerinde değildi. Brunei’ de misafir ettirdi kendini. Kara paranın aklandığı, yolsuzluk ve hırsızlığın had safhada olduğu, halkın yoksulluktan süründüğü söylenen, yazılan bir ülkede… On Kasım Ata’yı anma gününde… Yazılanlar böyle. Ve Mecliste partisinin üyesi Meclis Başkanı, Ata ile ilgili oturumu yönetmedi ve koltukta oturdu. Yardımcısını görevlendirdi… AKP vekillerinin koltukları boştu… BDP koltuklarının boş olduğu gibi…
En azından sevmedikleri ve istemedikleri Cumhuriyet’ e olan sahte tavırlarını yapmadılar, yapamadılar… Yapan ikiyüzlüler ne yaptı…

ve bu ülkenin insanları
Cumhuriyet Devrimlerini tekrar kurduklarında…
halkına ve Cumhuriyet’ e ihanet edenler
ne yapacaklar acaba…
yargılandıklarında
sahte ve kurgulanan değil
gerçek Cumhuriyet mahkemelerinde…
o  zaman şu anons mu yapılacak acaba alanlarda…

‘’ (…) sefer sayılı Brunei, Pensilvanya(Pennsylvania), Yeni Dünya Düzeni yolcuları için son çağrı…’’

yoksa rötarsız ve beklemeden uçacak mıdır uzun menzilli özel uçak(lar)…
ve uçağa sığamayanlar
ne yapacaklar acaba…
beklerken uçakların ve kaçacak olanların sıralandığı alanda…

KAFALARDA KALAN SORULAR…

Her şeyin artık açıkça ortada olduğu günümüzde…
Bir tarafta Ata’ ya ve Cumhuriyet’ e düşman olanlar, diğer taraftan onları seçenler, peşinden gidenler…

Bir tarafta ‘’ Peygamber Ocağında ‘’ yemin edenler ve ‘’ içimizde’’ diyerek ananlar ama ihanet edenler, diğer tarafta onun için can verenler…

Bir tarafta Meclis kürsüsünde yemin edenler, diğer tarafta yeminini yiyenler…

Bir tarafta bu ülkede yaşayıp nimetlerini yiyenler, diğer tarafta ülkeye ihanet edenler…

Bir tarafta Gazi için yanıp tutuşan Sözcü gazetesinde, KOÇ gurubunun On kasım için verdiği ‘’ Unutmadık ‘’ ilanı için övgü yorumları, diğer taraftan Yeni Dünya Düzeni kurmak için Ulus Devletleri yok etmek isteyen masonik Bilderberg’ in bir üst gurubu CFR’ nin tek Türk üyesi olan KOÇ’ un patronu.(BKNZ. KÜRESEL ÇETE; TALAT TURHAN)

Bir tarafta Cumhuriyet düşmanı(kitaplar) Fettullah Gülen ve onu saklayan, yaratan ABD, diğer tarafta ona Köşk de yapılacak olan kutlamaya davet gönderen Cumhurbaşkanı…

Bir tarafta Gazi, demokrasi v.b. laflar eden Y-CHP ve TESEV(Kitap, Sivil Örümceğin Ağında-Mustafa Yıldırım) üyesi ve kurucusu parti lideri, diğer tarafta ajan olduğu TV lerde konuşulan, gazetelerde yazılan MHP lideri… Ve peşlerinden giden Atatürkçüler, Milliyetçiler..

Bir tarafta anma günleri toplanan Atatürkçü milyonlar, diğer tarafta Cumhuriyet değerleri, malları talan edilirken toplanmayan aynı Atatürkçü milyonlar…

Bir günde ve her tarihte karşılaşılacak, bulunacak binler, milyonlar…
‘’ el adamı ‘’ nın yardımcıları ve umutları…

***

Diğer tarafta,
Bir yüz yılda bir bulunacak, belki de bulunamayacak bir kurtarıcı…
***

BİR YÜZ YILDA BİR GELEN TARİH… 10.11.12…
Ülke insanımın yeniden uyanış tarihlerinden biri…
BİR YÜZ YILDA BİR GELEN LİDER… GAZİ…
Yeniden halkın gönlünde doğmaya başlayan dahi… Gazi Mustafa Kemal Atatürk…

‘’ el adamı ‘’ nın ‘’ piyonları ‘’ nın korkuları…

Saygılarımla,
Tuncay D.KALEMOĞLU
11.11.12

(*) ahmaz = ahmak + aymaz 
***
TDK Arşiv;

ON KASIM… HİSSETMEK LAZIM HASAN AĞABEY…


2 yorum:

  1. İnönü sütten çıkmış kaşık değil,biliyorum;ama eleştirileriniz insafsızca.Bakın Tuncay bey İNÖNÜ'ye öylesine ve sık saldırıyorsunuz ki eleştirilerinizde inandırıcı olma özelliğinizi kaybediyorsunuz.Örneğin İnönü ile başlayan yazınızı görünce "Tuncay bey'in İnönü ile bir alıp veremediği var." deyip okumadan geçtiğim oluyor.Örneğin;bu adamın yaptığı hiç iyi bir şey yok mu?Yazarsanız,diyeceğiz ki "Bakın güzel şeyleri de yazıyor.".Üzgünüm ama bir yazar olarak ben de bıraktığınız intiba bu;Kalemoğlu İnönü düşmanı.Cemal Kutay'da da vardı bu saldırmalar.Meğer İnönü Cumhurbaşkanı olunca onun işine son vermiş.Dikbaş'da da bu var.Onunla iyi geçinmenizin altında bu benzerlik yatıyor olabilir.Bugün Osmanlının en baskıcı lideri Abdülhamit bile bu kadar eleştirilmiyor.Devlete yaptığı faydalı işler bile yazılıyor.Bakın biz ADD liler(Kİ özellikle ben)"Atatürk devrimlerini en çok koruması gereken kişi olarak İsmet İnönü'yü biliyorduk;ama maalesef o koruyamadığı aksini yaptı."diyoruz.Doğru da bu.Ama,bu eleştiriyi yaparken 1938 kadar ki İnönüyü yok saymıyoruz.!938 den 1950 arası İnönüyü ayrı tutuyoruz.Hatta 1938 den 1945 e kadar İsmet İnönüyü ayrı tutuyoruz.Ben 1938-1950 arasına kılıf aramıyorum.Doğru da demiyorum;ama insaf diyorum.

    YanıtlaSil
  2. Sayın Kakpınar,

    Yanlışlar düzeltilebilir, ama gerçekler... Sanırım asla. İyi olanı inkar etmek, anlamamak, kabul etmemek... Başka bir yorum... İyinin kötü ile, yanlış ile bezenmesi ve yıkımı ayrı bir yorum... Yaşanırken yapılanlar, ne etkiler içinde ise, iyi olabilir... Yaşanırken yapılanlar, ne etkiler içinde ise, kötü olabilir... İyi ile kötü için akıl ve mantık çerçevesinde konuşulup netice almak ise...
    Yürek ister...
    Sonunda gerçek ne ise, yanılan kimse zaten engellenemez...
    Evet, duygu ve sevgi de gerek... Ama onu yıkan gerçekler varsa, konuşmak da gerek...

    Saygılarımla.

    YanıtlaSil