HİSSETMEK LAZIM HASAN AĞABEY...(10.Kasım.2005,saat 04.00-İstanbul)
el adamının tarlasında çapa sallayıp ot biçenlere...
onuru hizmetkarlık etmekte arayanlara...
devşirilenlere...
devşirilip Atatürk diyen riyakarlara...
Hasan ağabeye...
masonlara...
TDK
işte şu an orada hissedenler
saat dokuzu beş geçe...
yatağının başında Dolmabahçe'de...
.
ancak
kabul
abartmadan
tabulaştırmadan
ama unutmadan da...
yüzüme bakıp
biraz abartmıyor musun demiştin Hasan ağabey
hatırla...
belki haklı idin ustam
ama bırak da biraz abartayım bu gün...
bu günün şartları abarttırıyor bana
ve seninle beraberken yaşadıklarım
el adamının mason tarikatlarında...
hani o bilgisiz ve ahmak olduğum zamanlarda
aslında benimkisi abartılı geliyor sana
hiç hissetmeyenlerin mekanında...
başkalarının
el adamının değerlerini hissedenlerin yanında
mason mahfillerinde Hasan ağabey
vallahi de billahi de ben kendi halimde biriydim
ve de halen öyleyim bilirsin
sahi bilir misin
demiştim sana ben düz bir adamım
sadece dilimi tutamıyorum bazen
duygularımı da...
ama
böyle hissediyorum işte zorla değil ki...
kardeş denen zavallıların riyakarların devşirildiği
senin de olduğun mason ortamlarında
olanlar abarttırıyor Hasan ağabey...
öyle Atatürk rozeti takmakla olmuyor
yetmiyor da zaten...
hele resmini de duvara asmak hiç uymuyor...
Gazinin Nutukta yazdığını
mason mahfillerini kapattığını bile bile
halen Atatürkçüyüm deme riyakârlığı ise
mide bulandırıyor...
hissetmek ve anlamak da gerek Hasan ağabey
yoksa
kurtuluş yok galiba...
etrafım dolu olsa gerçekten anlayanlarla
Allah şahidim olsun sesim çıkmaz işime bakarım
ya da yaşamıma...
ama korkum
ne işimiz
ne de yaşamımız kalacak böyle giderse...
ne tarlamız
ne vatan
ne de vatan toprağı...
erozyon gibi yavaş yavaş
yok olup gidecek fark edilmeden...
ancak yazık
farkında değil çoğunun aklı devşirilmekten...
alacaklar her şeyimizi elimizden...
yobazın dan sivil örümceğine...
bütün tanıdıklarım çapa yaparken
el oğullarının tarlasında...
senin bildiğin o tarlalar da Hasan ağabey
mason localarında...
yoksa benim ne işim var bunlarla
boş vaktim olsa kafamı dinleyeceğim
ya da olacağım
beni arayan oğlumun yanında Hasan ağabey
ama Allah aşkına
bugün izin ver bana hiç değilse
şu 10 Kasımda beş on dakikalığına...
hissettiğim kadar abartayım kendimce
paylaşayım birileriyle...
inan bana derdim bir paye çıkartmak değil
yada bu yolla bir yerlere yamanmak
hele yaranmak hiç değil...
kabullendirmek değil kendimi paylaşmak istemekle...
bilirsin
olsaydı öyle zaaflarım terk etmezdim seni de
Gazi’nin kapattığı bana uymayan mason mahfilini de
senin debelendiğin o el adamının yerini de
değer verdiğiniz tezgahınızı da törenlerinizi de
ama yazıyorsa bu kalem sabahın kör saatinde
galiba sebep olan şu ki
duygu gerek
iç güdü gerek
hissetmek gerek Hasan ağabey...
belki düşündürebilirim birilerini düşünmeyenleri
öyle olması gerekenleri...
derdim benim ülkem ve ülkem insanı ile Hasan ağabey...
inan bana yok başka bir düşüncem
sadece
etrafımda paylaşacak birilerine ihtiyacım olduğundandır...
bilirsin
yapmam
söylemem hissetmediğimi yüzde doksan...
yüzde on da
benim marjım olsun hatalarım için Hasan ağabey...
ama ne olursun
şimdi şu an beş on dakikalığına
bırak abartayım ve hissedeyim kendimce
zaten yalnızım...
rol yapacak halimde yok kimseye
sonra işlerim var kendimce
gideceğim zaten Hasan ağabey...
birileri düşünürse diye
yalap şap değil
gerçekten düşünürse diye yazmamın sebebidir...
gel sana bir sırrımı vereyim
bende şaşırıyorum yazdıklarıma
daha doğrusu nasıl yazabildiğime
hiç bilememiştim kalemin bu kadar güçlü olabildiğini...
hiç bilememiştim kalemle bu kadar güçlü olunabileceğini...
ama galiba sebep olan şu ki üstadım
duygu gerek hissetmek gerek Hasan ağabey...
çok yakın şu an dokuzu beş geçeye
sanırım biraz ufaktan içim sızlıyor...
bırak abartayım hiç değilse beş on dakikalığına...
sirenler çalmadan...
gözler yaşarmadan...
içimden...
içten...
sonra gideceğim Hasan ağabey
işlerim var zaten...
Tuncay D.Kalemoğlu
(10.Kasım.2005,saat 04.00,arşiv den)