5 Kasım 2017 Pazar

Vaniköy sahilinde bir ihtiyar...

sabah saatleri
Kanlıca Üsküdar arası dokuz on beş vapuruna bindim
aslında büyük yolcu motoruydu o benim-kisi
ama canım şimdi ona vapur demek istedi
bildik klasik İstanbul vapuru az geçer de Kanlıca' dan

vapurun sol arka kıçında
sabahın dokuz buçuğunda 
güvertede oturup kahve keyfimi yapıyordum
laf aramızda bir de tütün

sabahları güzel olur 
denizin rengi ve motorun köpükleri
kaptan da desteklermiş gibi keyfimi
sanki kıyıyı yalıyordu dümeni
seyret gözüm yalıları tek tek dercesine
hani kaptan istese yalılara girecekti sanki vapur 
neredeyse odalarının içine

bir yanda koyu mavi durgun deniz
diğer yanda boğazın delen serin havası
her yer motorlar ile doluydu
her yer martılar ile kaplıydı
onlarcası
yüzlercesi
binlercesi
bir aradaydılar mavi boğazın koynunda hepsi
belli ki balık sürüsü vardı sularda 
bizim vapur ise 
geçiyordu aralarından arsızca...

şöyle bir bakınca 
koyu mavi suyun üzerinde duran beyaz martılara
benziyordu sanki hepsi
fırçanın tuvale kondurduğu beyaz noktalara

martılar balık için bekliyorlardı
bazıları uçuyordu
bazıları dalıyordu
sürekli bağırışıp duruyorlardı 
mest ederek seyredenleri

bir gün öldürecek beni 
bu martı sesleri...

küçük bir balıkçı motoru belirdi yanımızda
Çengelköy' e doğru yol alırken vapur
Vaniköy kıyılarında
hani şu altı metre kadar olanlardan
çok yakındı bana
uzansam yakalayacaktım sanki elimle
dümende bir adam 
baktım motorun üzerinde ki yazılı isme 
'' ihtiyar '' yazıyordu
dümende ki balıkçı da ihtiyar idi zaten
ya da ihtiyarlık yolunda 
benim gibi
altmışlarında...

ihtiyarın bir elinde bira şişesi
diğer elinde dümen
bir yanda motor sesi 
oltasını sallamış boğazın akıntısında gidiyordu
yol alıyordu ekmek teknesi...

bir yandan da pizleniyordu...
bilen bilir 
alemde buna pizlenmek denir...

belli ki abimiz  dün akşamdan kalmıştı
bir önceki geceyi dengeliyordu boğazın koynunda 
keyifle kendisini akıntıya salmıştı
oltasını da denize atmıştı
havasını da soluyordu İstanbul' un
kokusunu da
öyle ya
balık gerekiyordu tekrar bir sonraki akşamın sofrasına...

elimi kaldırdım 
'' oh işte bu güzel hayat '' dedim işaret yaparak 
o da şişesini kaldırdı '' şerefe '' yaptı
kahve kupam ile karşılık verdim
selam verdik birbirimize
selamlaştık
göz göze
sabahın serinliğinde derinliğinde...

bizim vapur yanından geçti gitti 
onun motor da yavaşça yoluna devam etti

bir an yaşananın hepsi buydu
o bir anda ben onu anlamıştım o beni anlamıştı
güzel olan işte bu anı yaşamaktı...
sadece on saniye
bu on saniye de yaşanan hayat ve andı...

kısa bir bakış 
karşılıklı tebessüm
birlikte kalkan eller havaya
hadi bakalım uğurlar olsun güzel güne dercesine
bir selamlaşma...

hepsi on saniyede bitti
bu süre ikimize de yetti...

o an 
boğazı' da sevdim vapuru' da...
kasımın kışını
güvertede çarpan soğuğu
Vaniköy üstünde doğan güneşi
balıkçı motorunu
bira şişesini
kahvemi
tütünümü
balıkları
martıları
taze sabah havasını
hepsini...

bir de ihtiyarı sevdim...
gülümsemesini
pizlenmesini
keyfini
selamını
sabahın dokuz buçuğunda yaşadığımız o anı ...

kimdir nerededir bilmem
sağ mıdır sağlıklı mıdır onu da bilmem
ne adını 
ne evini 
ne kendisini hiç bilmem
bildiğim tek şey
bana ait ülkemin bana ait insanıdır o...

o beni anladı ben onu anladım
sadece on saniyede
Vaniköy' ün o anını yaşadım
bize ait olan mekanları görürken...
hepimize ait olan havayı solurken...
kısa anı birlikte yaşadık ve paylaştık ikimiz...

İstanbul' un herhangi bir yerinde
resimlenmesi gereken milyonlarca anlardan biri idi ihtiyar...
şimdilik fırçamla değil ama
satırlarım ile resimledim onu kağıda...

hepsi bu...

Tuncay D. Kalemoğlu
01.Kasım.2017, Kanlıca/ İstanbul



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder